01.04.2019

Bir kedinin peşinden koşan bir çocuktum bir zamanlar. Şimdiyse, sadece başımla selam veriyorum onlara. Çok eski bir dostu görmüş gibi hissediyorum her kedi görüşümde. Ne var ki, onlarla muhabbet edemediğimden, nostaljik bir hüzünle doluyorum her defasında. Oysa eskiden konuşurdum onlarla oynarken. Sohbet ederdik… Yediklerinden, avladıklarından bahsederlerdi bana. Türlü türlü eğlenceli hikayeler dinlemişliğim vardı onlardan. Bir kedinin mizah yeteneği olmadığını düşündüyseniz, ciddi ciddi yanılıyorsunuz derim. En azından benim mizah anlayışıma göre komikler. Şimdi konuşamıyorum hiçbiriyle. Bazen sıkılmış bir ev kedisiyle birkaç saniye sohbet edebiliyoruz; ama yetmiyor işte. Neden konuşamıyorum artık onlarla, bilmiyorum. Belki… düşünecek başka şeyler bulduğumdan, belki… insanlarla vaktimi ve …

Okumaya Devam Et

11.02.2019

Yalnızlığı henüz idrak ettiğim zamanlardı. İşte o zaman, o parfümün kokusuyla anladım gösterişin hüznünü. Gösterişli bir kokuydu ama edebi bir eser ve o eseri içime sindirdiğim zamanlardaki tuhaf yalnızlığımla, o gösterişli koku, hüzne bulandı. Tıpkı elektroliz yoluyla altın kaplanmışçasına… Şeker kokuyordu parfüm. Ağırdı, pahalıydı ve keskindi. O zamanlar on bir-on iki yaşlarında olmama rağmen, tazecik tenim, o ağırlığı taşıyabilirdi. Taşımıştı da… Bir sürü ıtırlı çiçek, baharat da vardı içinde. Onlar, sonra olacağım kadının ruhundan haber veriyordu şimdiden. Gösterişli ve hüzün kaplamalı… Tıpkı altın kaplama bir madalya gibi… O madalya ‘altın madalya’ değil midir? Kimse ödül verilirken ‘Bu madalya sarıya boyanmış …

Okumaya Devam Et

30.10.2018

Yaşını göstermeyen, zayıf bir adamdı. Postacılık yapardı. Yanında, oldukça sıradan bir köpek olan bir köpeği vardı. Baktığında cinsini bile anlamazdı insan. Muhtemelen kırmaydı. Sadece göğsünde madalyaya benzeyen altın sarısı bir leke bulunuyordu. O kadar sıradandı ki ona bile dikkat etmezdi sıradan bir göz. Sırf bu leke için postacı ona “Paşa” ismini vermişti. Sadece madalyası değildi Paşa’yı farklı kılan. O, mektupları, paketleri koklayarak onları alanın mutlu olup olmayacağını anlar, postacıyı onların ruh haline uygun küçük jestler yapması için yönlendirirdi. Evet, bir köpek yapardı bunu ve postacı onu dinlerdi. Bir köpeği dinlemesi postacı kadar mütevazı bir adamı son derece sıra dışı yapıyordu. …

Okumaya Devam Et

20.09.2018

Çok çalışmıştı. Isınmıştı yine. Üç işi yapabiliyordu. Tabii ki aynı anda değil… Küçük bir odada, bir bilgisayarın yanında dururdu hep. Bir koltuğu yoktu. Sade bir sehpanın üzerindeydi. Hem tarayıcı, hem fotokopi makinesi ve hem de yazıcı olan o makinelerdendi. Genç bir yazar müsveddesinin işlerini görmekteydi. Onun ürettiklerini basmak zorunda kalmak midesini bulandırsa da… Sevgi nedir bilmeyen, egosu şişik birisiydi genç yazar. Kendi yazdıklarını bile sevemeyen; kendisini sevemeyen… Kendi adını Yoksun koyan makine, üretmekten, kendi yazdıklarını kağıtlara basmaktan acizdi ve üretme yoksunu olduğundan koymuştu bu adı kendisine. Ürettiği tek şey adıydı ve bundan gurur duymaktan bıkalı tam altı yıl olmuştu. Artık …

Okumaya Devam Et

25.04.2018

Gündelikçilik yaparak hayatını kazanıyordu. Tam yedi ayrı eve gidiyordu. Evlerin hepsi haftada bir temizlik yaptırdığı için iki ev hariç, pek yorulmuyordu. Pazartesi günleri gittiği ev çok güzel kokardı. Bir tek kişi yaşardı evde. Çok az konuşan bir kadın… Bu kadın ona parfüm yaptığını söylemişti. Temizlik malzemeleriyle haşır neşir olmak istemediğinden temizliğini yapması için birisini tutuyordu. Evin bir odasını atölyesi olarak kullanıyordu ve o odaya ondan başka kimsenin girmesini istemediğini daha ilk dakikada söylemişti. Temizlik malzemelerini kadın kendisi alıyordu. Muhtemelen kokularına göre seçiyordu. Gerçi iyi temizliyordu bunlar. Hatta diğer evlerde de aynı markaları kullanmaya başlamıştı. Kadınla aralarında, kendisi temizlik yaparken çoğunlukla …

Okumaya Devam Et

24.03.2018

Ahşap görüntüsü verilmiş plastik masalarda oturuyorlardı. Birkaç adam, adamların sayısından birkaç kişi eksik birkaç da kadın. En fazla otuz kişilerdi. Sekiz masa gelişigüzel yayılmıştı. Masadan masaya edilen sohbetler, mekanın gürültüsüne gürültü katıyordu. Ortalık alkol kokuyordu. Ve balık… Ve et… Ortalık kahkaha ve nostaljik hüzün de kokuyordu. Şarkılara sinmişti kokuları. Orada sadece bir kişi farklılık kontenjanını doldurmuştu. Farklı kokuyordu. Onlarla tek ortak noktası kokusunda alkolün bulunmasıydı. Aynı esanslardan binlerce farklı parfüm yapabilirken; hemen hemen tüm parfümlerin, en azından kozmetik sanayisini oluşturan kokuların büyük bir yüzdesinin ortak noktası alkol olduğunu düşünürsek; bu şahsın oradakilerden ne kadar farklı olabileceğini gözümüzün önüne getiremeyeceğimizi anlarız …

Okumaya Devam Et