Atımın üzerindeyim. Sert yelesine yapışmamak için kendimi zor tutsam da dimdik duruyorum. Önümdekiler tırıs gittiğinden o da öyle yapıyor. Oysa bu yaramı azdırıyor. Kim bilir kaç milim açılıyor her sarsıntıda… At ne yapsın, ona kızmıyorum. Oysa bacaklarımın altındaki gövdesinden hissettiği suçluluğu anlıyorum. Ona sempati gösterecek durumda olabilseydim keşke. Belki de öyleyimdir, bunu düşündüğüme göre… Halbuki suçluluk hissetmemesi gereken biri varsa o da kendisi, bunu bildiğine emin olmak için elimi uzatıp boynuna dokunacak ya da onu yatıştırmak için sesime kullanmak için hâlim olabilse keşke. Galiba ölüyorum. Ölmeden önce atımın konforunu düşünmekten daha iyi bir şey bulamıyorum. Bu önemli…
Etiket: #yara
07.07.2020
Her hareketinden, nefes alışından, iç çekişinden, konuşma tarzından nefret ettiğimi iliklerimde hissediyordum. Nefret sevgiye çok yakındır diyenlere de zerrece katılmıyordum. Öyle değildi o iş. Umursadığım için nefret ettiğim doğruydu; ama umursamamın nedeni onu sevmem değildi. Yarama basmasıydı. Yaranızı kanatan insanları neden sevesiniz ki? Mazoşist misiniz siz? Ben değildim. Ben, beni iyileştiren insanları severdim ve onu iyileştirmeye çalışarak sevgimi gösterirdim. Bu durum o kadar da karmaşık bir şey değildi ki. Karmaşıklaştıranlar, sevdiklerini bıçaklayanlar, onlara psikolojik işkence yapanlar utansın. Çünkü kolaya kaçıyor onlar. Zarar vermenin basitliğine… Bazıları zarar verdiklerini bile bilmiyor; ama etraflarına özenle bir baksalar, karşılarındakini bir gerçekten dinleseler anlarlar. Oysa …
04.07.2020
Gökyüzüne baktığında bir an hiçbir şey görmedi. Panik olmasına gerek yoktu; çünkü bir hapishanedeydi. Öyle basit bir hücre değildi burası. Hiçlik simülasyonuyla suçluyu sıfırlayıp yeniden inşa etmek üzere tasarlanmıştı. O da buranın yaratıcısı ve ilk deneğiydi. Kendisini şekillendirsin diye, güvenilir tek dostunun ellerine bırakmıştı. Hatırlamak istemeyeceği kadar verisiz bırakıldığı, belirsiz bir zaman, daha doğrusu sadece kırk sekiz saat boyunca orada kalmıştı. Sıfırlanma süreci bitmişti. Şimdi hiçliğe veriler; yani bir geçmiş ve uyacağı bir karakter şablonu yerleştirme işlemine geçiliyordu. Yeni kişiliğini kendi elleriyle programlamıştı. Arkadaşına düşen sadece “başla” tuşuna basmaktı. Bunun için de üç yüz altmış saat gerekliydi. Oradan çıktığında yarası …
17.05.2020
Kolumun sargısı açılıyor. Beklemiş, kanlı bir ayak gibi kokutuyor etrafı. Anti bakteriyel ilacın da katkısı var bu ayak kokusuna. Yaraya sert bir bezle bastırıyor. İfadesi yumuşak değil; sert olmasa da yumuşak değil. Keşke bunu yaparken hafifçe bile olsa gülümsese. Bağırıyorum. O kadar acımasa da bağırmak istiyorum. İnsan olduğumu kanıtlamak için. Umurunda bile değil oysa. Belki de; fazla umursuyor. Pansumanlar bitiyor, sargı açılıyor… Bir daha gidiyorum yanına, beni anımsamıyor. Hatırladığını belli etmiyor en azından. Sorsam mı? Buna değer mi? Beni önemsediğine dair en ufak bir işaret görmememe rağmen bu ne inat böyle anlamış değilim. Ne var ki, yine de ağzımı açıp …