07.11.2018

Kravat takmayı hiç sevmezdi; ama eşofmanla bile taksa yeriydi; çünkü boynundaki yara izini gizlemek için bulduğu çözüm oydu. Elbette eşofman giymezdi, kravatına uysun diye hep takım elbiseyle dolaşırdı dışarıda. Evinde de zaten yalnız yaşardı. Taktığı kravatlar son derece dikkat çekiciydi. Hepsini de kendi elleriyle tasarlamış, kendi elleriyle boyamış ya da işlemişti. Yaşamayı istediği hayattan sahneler vardı kravatlarında. Bir bisikletli kravatı vardı ki, o bisikletin işlenmesi aylar sürmüştü. Tasarımını da bir bisiklet tasarımcısı kazara görüp fotoğrafını çekmişti. Tüm yaratıcılığını kravatlarına vakfeder; ama kravat takmaktan nefret ederdi işte. Yaşadığı hayattan nefret ettiğindendi. Boynundaki yara izinin sebebi de bir nevi kravattı. Çalışırken; haklı …

Okumaya Devam Et

17.08.2018

Kime ait olduğu bilinmeyen, yıkık dökük, sahiplenilmemiş bir yalıya girmişti gizlice. Gerçi bu yalının içinde kalmakla dışarıda yatmak arasında pek bir fark yoktu ama o bir yere gizlice girmeyi heyecan verici buluyordu. Bir de yalıda yer yer bozulmadan kalan şeyleri keşfetmek… Çok az lüksü olduğundan, bu tür lüksler hayatını yaşanabilir kılıyordu doğrusu. Yalının hikâyesini keşfetmek ve bu hikâyede var olabilmek… Hiçbir hikâyeye ait olamamış birisi olarak; bu tür bir şansı değerlendirmemesi hiç akla yakın olmayacaktı ona göre. Aslında hiçbir hikâyede var olamamış olması sadece onun bir vehmiydi. Bir hikâyede var olamamış kim, hatta ne vardı ki şu evrende? Yalılar, yıkıntılar, …

Okumaya Devam Et

20.06.2018

Telefonlar çalıyordu ama hiçbir insan o telefonlara bakmıyordu. Sanki telefonlar bakılmamak için çalıyordu. Kimin bakmaması için çaldığı ise muamma idi. Peki telefonlar çalmadığında? O zaman bakılması için mi çalmıyordu? Eğer öyleyse de kimin için çalmıyordu? Belki bu soru ve tespitler saçma görünüyordu ama bazen çalan telefonları kimse duymazdı da; hiç çalmayan bir telefon milyarlarca kilometreden duyulur; çalınmadığı için cevaplanmazdı. Bazen de çalan bir telefon çaldığı an cevaplandığı için bir daha çalmayabilirdi. İşte böyleydi… Mantık telefonlara da telefonların ucundaki insanlara da işlemezdi.

Okumaya Devam Et

07.01.2018

Kumaş mendil satardı. Teker teker işlerdi kenarlarını. Bazen içinden geldiği harfi işlerdi. Alan alırdı. Öylece, bir direğin kenarında dururdu. Belli bir direğin. Her zaman aynı direğin… İnsanlar kumaş mendili ne yapacaklardı ki artık? Kâğıt mendile geçmeliydi. Bunu söyleyenlere gülümseyerek bakardı ve “Kâğıt bir mendili sevdiğine verebilir mi insan? Halaya durabilir mi onunla?” der, başını öte yana çevirir, omuz silkerdi. Üstü başı dökülürdü ama vakarla direğin yanındaki ahşap peykesinde hem mendil işler hem de işlediklerini gelene geçene satardı. Hiç bağırmaz, hep alçak sesle konuşurdu. Gören görür, alan alırdı. Bir gün beni durdurup bir mendil tutuşturmuştu elime. Mendili almış, parasını vermiştim hiç …

Okumaya Devam Et