10.03.2020

Elinde telefonu, düşünüyor. “Acaba şu telefon rehberinde olan birisiyle mi birleştireceğim hayatımı?” Rehberdeki kişilerin fotoğraflarına teker teker göz atıyor. Bazılarında fotoğraf olmasa da önemi yok. Onları da anımsayabiliyor. Birisi hariç… Yoksa o mu? Elindeki bir telefondaki, küçücük bir programa indirgenmiş tüm dünyası bir anda adeta. Diğer tüm insanlar, tüm yüzler sıfırlanıp; o anımsanamayan yüzün pikselleri büyümekte zihninde. Oysa pikseller karanlık… Aniden bu numarayı arayıveriyor. ‘Aradığınız numara kullanılmamaktadır’ bile demiyor bir bant kaydı. Yok, telefonda ses yok… Sonra derinlerden bir yerlerden yeğeninin telefonu eline alıp rehbere bir şeyler girdiği an geliyor aklına. Gülüyor. Gözlerini devirmesiyle dünyadaki olasılıklar arkaplanına geri geliyor. Yine …

Okumaya Devam Et

14.11.2018

Rastlantının ve maneviyatın müziğini yaptığını söylerdi. Müzikleri alışılmadıktı. Aslında kurallara uygun, daha doğrusu kabul edilebilir olmaya zorlanmış, bir kalıba uydurulmak için itilip çekilmiş izlenimini veriyordu iyi bir müzik dinleyicisi olduğunu düşünen şahsıma. Bir sisteme oturtulmaya çalışıldığı bu kadar barizken nasıl rastlantı denebilirdi? Ve maneviyattan bahsedilebilirdi… Şarkılarının sözleri de ayrı bir garabetti. Müzikten bağımsız şiirimsi, rap gibi; ama alakasız ritmik; bazen melodik; ama rapten çok daha yumuşak ve karmaşık… Sıkıcı bir matematik denkleminin çözümünü, teker teker tüm işlemleriyle seyrederken uyuyakalmışım gibi hissederdim onu dinlediğimde. Sözlerinin anlamlarına bakacak kadar dikkatimi toplayamadığım için, internetten okumuştum birkaçını. Zaten onun için merak etmiştim tarzının sebebini. …

Okumaya Devam Et

26.10.2018

İnsanları öldürür, mumyalar ve ancak o zaman konuşabilirim onlarla. Yani sizinle sevgili mumyacıklarım… Canlı insanlarla konuşamam, bunu hiç başaramadım. Eğer yapabilseydim, onları neden öldürüp mumyalamaya zahmet edecektim ki? Yani neden sizleri yaratmaya zahmet edecektim? Emin olun herbiriniz bana o kadar çok şeye mal oldunuz ki… Bu arada, canlı insanlarla uzaktan da konuşmayı denedim. Önce telefondan… Numarayı bile çeviremedim. Melodik her dıt, endişemi arttırdı ve altıncı rakamda ahizeyi kafama vurmaya başladım. Mektup… O da olmadı. Adresi yazarken kalemi dişlemeye ve gırtlağıma doğru itmeye başladım. İyi ki kusma refleksi var insanda! Eğer o olmasaydı… Bilgisayarla tanışır tanışmaz onu da denedim. Açamadım bile… …

Okumaya Devam Et

20.06.2018

Telefonlar çalıyordu ama hiçbir insan o telefonlara bakmıyordu. Sanki telefonlar bakılmamak için çalıyordu. Kimin bakmaması için çaldığı ise muamma idi. Peki telefonlar çalmadığında? O zaman bakılması için mi çalmıyordu? Eğer öyleyse de kimin için çalmıyordu? Belki bu soru ve tespitler saçma görünüyordu ama bazen çalan telefonları kimse duymazdı da; hiç çalmayan bir telefon milyarlarca kilometreden duyulur; çalınmadığı için cevaplanmazdı. Bazen de çalan bir telefon çaldığı an cevaplandığı için bir daha çalmayabilirdi. İşte böyleydi… Mantık telefonlara da telefonların ucundaki insanlara da işlemezdi.

Okumaya Devam Et

10.05.2018

Havadaki tüy gibi mutluydum. Mutluluğumun nedenini gizlemek zorunda olduğumu düşünüyordum. Nazar değmesinden korktuğumdan değildi. Kendi içimde bile olsa düşünmekten korkuyordum. Belki bir eksikliğini bulur ve mutluluğum elimden uçup gider korkusuyla, mutluluğumu irdelemek bile istemiyordum. Yatağımdan kalkıp telefonumda haberi görmüş ve korkmaya başlamıştım. Mutlu olmak korkutucuydu ve korktuğunda da mutlu olamıyordu insan. Yani mutlu olmayı beceremiyordum işte. Kahvaltımı yerken aklımı dağıtmak, mutluluğumu arka plana atıp ondan yararlanmak istiyordum. Böylece onu seyreltip süresini uzatabilecektim. Mutluluğun uzatılması için seyreltilmesi gerekiyorsa, buna razıydım. Bedel buysa öderdim ve yine kazanan ben olurdum. Mutluluğun yoğunluğundan çok süresi önemliydi. Hüzünden bıkmıştım. Aslında bıkmaktan ziyade süresinin kısalmasını ve …

Okumaya Devam Et

12.03.2018

Telefonunu açıp rastgele bir numara çevirdi. Ergenlerin yapacağı bir şeydi ama çok yalnız hissetmişti kendisini. Belki güzel, teskin edici bir sesten birkaç cümle duyduğunda rahatlayabilirdi. Bir an için kendisini yalnız hissetmekten kurtulabilirdi. Telefonun ucunda birisi olacak mıydı? Olursa ne diyecekti, bilmiyordu. Planlamamıştı bunu. “Alo…” İşte açmıştı birisi. Bir adam… “Şey, merhaba… Ben Suzan’ı aramıştım; ama…” Suzan da nereden çıkmıştı? Suzan isminde bir arkadaşı bile yoktu. “Yanlış numara hanım efendi.” Ne kadar da güzel bir sesi vardı bu adamın! “Peki, kusura bakmayın, iyi akşamlar…” İşte o da “İyi akşamlar,” diyecek ve telefonu kapatacaklardı karşılıklı. Burada bitecekti ve o kendisini yalnız hissetmeye …

Okumaya Devam Et

16.02.2018

Telefonunu cebinden çıkarıp ekranını açtı. Bir mesaj gelmişti. Kaydetmese de çok iyi bildiği bir numaradan… Sadece “…” vardı mesajda. Üç tane nokta… Başka kimse anlamazdı belki; ama o anlamıştı o üç noktayla denmek isteneni.. Üç noktayla mesajı cevapladı. Parka gidip beklemeye başladı. Yanına bir adam geldi ve bir zarf bıraktı. Zarftaki adrese gidecek ve adresteki kişiyi öldürecekti. Gitti ve öldürdü. Numaraya iki tane nokta yazarak gönderdi. İki nokta geri gelince de tekrar parka gitti ve bir zarf daha aldı. Parasını… İşlem bitince bir nokta daha… Anlaşıldığını bildiren bir cevap noktasıyla, o adama ilişkin her şey bitmişti. Adam ölmüş, para alınmış …

Okumaya Devam Et

28.01.2018

Bir telefon kulübesine girdim. Her tarafı açık bu küçük yerde gizlenmeyi umuyordum her nasılsa. Alice gibi yapamayacaktım. Bir tünel yoktu civarda. Narnia’ya giremeyecektim; çünkü bir gardrop da bulunmuyordu etrafımda. Benim de aklıma Harry Potter gelmişti. Bir telefon kulübesinden belki sihir bakanlığına girebilirdim. Belki onlara, o topluma önce ziyaretçi olarak girer, sonra ait oluverirdim. Numaralar neydi? ‘2 4 4 2’ miydi? Unutmuştum. Eğer hatırlasaydım… Belki… Numarayı çevirdiğimde… Alnımı telefona dayadım. Ahizeyi aldım. Artık telefon kartları dijital olmuştu. Kredi kartı gibiydiler anlaşılan. Kart takıyormuş gibi yaptım. Hatta kredi kartlarından bile arama yapılabiliyordu. Kredi kartımı gerçekten taktım ve rastgele bir numara çevirdim. Hiç …

Okumaya Devam Et

08.12.2017

Kırmızıyı çok severdi. Tepeden tırnağa kırmızı giyerdi. Sadece ayakkabıları siyah olurdu. Ortalarda görünmesini gerektiren bir işi yoktu. Radyocuydu. Sakin bir sesi olan; ama şu buğulu sesli bildik radyoculardan olmayan bir radyocu… Aslında psikoloji okumuştu ve radyoda rumuzla arayan insanların dertlerini dinleyip onlara sorular soruyordu. Programının adı da “Salyangoz”du. Kulaktaki işitme sinirlerinin olduğu bölge… Her gece 02.00 ile 03.00 arasında program yapardı ona ihtiyacı olacak insanların bir türlü uyku tutmayan insanlar olduğunu düşünerek. Doğruydu. Epey dinleyicisi vardı. Ülkede epey uykusuz insan olduğunu gösteriyordu bu da. Neler anlatmamışlardı ki ona! Tedavi olma umuduyla değil, dinleyen biri bulma mutluluğuyla anlatıyorlardı anlatacaklarını. Sadece üzüntülerini …

Okumaya Devam Et

15.11.2017

Telefonunu eline aldığında tuhaf şekillerden oluşan bir mesajın geldiğini gördü. Gönderen kişi ya da numara görünmüyordu. Sadece birkaç tane sınıflandıramadığı, bir şeye benzetemediği, kayan şekil vardı. Telefonundaki verilere mi göz koymuşlardı acaba? Bakışlarını şekillere sabitledi. Sabitlediği an, adeta zihni yalpalamaya başlamıştı. Sonra uçmaya başladı. Acaba bedeniyle mi, yoksa zihniyle mi uçuyordu? Ceplerinde ne olduğunu hatırlamaya çalıştı, hatırlayamadı. Elini cebine soktu ve banka kartıyla alışveriş yaptıktan sonra ayakkabı mağazasının verdiği işlem kağıdını çıkardı. Acaba bilinçaltında mı hatırlıyor ya da uyduruyordu bu kağıdın varlığını; yoksa gerçekten tüm varlığıyla uçmakta mıydı? Bu arada nereye gidiyordu acaba? Zifiri karanlık bir boşlukta uçuyordu. Hiçbir şey …

Okumaya Devam Et