Terlemişti. Saatlerdir koşuyordu. Yokuş yukarı koştuğu düşünülürse, oracığa, iki adım sonra yıkılmaması bir mucizeydi. Çok yorulmuştu ama bir şey düşünmek için kendisine izin veremezdi. Tüm varlığını koşmaya vakfetmişti ve tek nedeni, ne kadar koşabileceğini görmekti.
Etiket: tek
14.10.2018
Merdivenlerden çıkıp koltuğa oturdu. Kemerler otomatik olarak ayarlandı. Güvenlik çubuğu, tıpkı bir eğlence parkındaki araçlarda olduğu gibi aşağı inip kitlendi.. Araç kapandı, tüm sistem kendisini otomatik olarak ayarladı. Sıra kontrol etmekteydi. Aracın tek yolcusu olan ona düşüyordu bu rutin görev. Rutin ama önemli bir görevdi çünkü uzaya gidecekti. İlk defa, tamamen yeni bir teknolojiyle çalışan bir aracın ilk yolcusuydu. İlk defa başka bir yıldıza doğru yolculuk edecek, ışık yılları aşacaktı. Roketler ateşlendi ve hafif bir sarsıntıyla uzaya çıkıverdi. Araçtaki tek gereksiz eşya bir balya samandı. Saatler süren toplantılara mal olmuştu bu balyayı götürmek. Her bir saman çöpü teker teker kontrol …
23.09.2018
“Fedakârlık nedir?” diye sormuştu öğretmenimiz derse girer girmez. “Bir yanılgıdan ibarettir,” desem ne düşünürlerdi acaba? Hiçbir şey demedim. Vatandan söz ettiler. Aşktan, savaştan… Cehaletlerine, öğretmeniminki dahil, gülmekle yetindim. İçlerindeki iyimserlik ışığının sönmemesi, daima yanması için dua ettim. Gerçi bu iyimserlik miydi; yoksa cehalet mi, emin değildim. Peki ben niye böyleydim? Neden insanlar fedakârlıkla aşılanırken ben aşılanmamıştım? Hayat bana tuhaf mı davranmıştı? Herhangi bir şey mi yaşamıştım? Doğrusunu sorarsanız hiçbir şey yaşamamıştım. Fedakâr insanları gözlemlemiştim sadece. Ve fedakâr olmayanları… Fedakâr olmayanların fedakârlarla aralarındaki tek fark hakimiyet, otorite ve bilgiydi.
10.06.2018
Yavru akbaba yuvasından çıkmazsa öleceğini biliyordu. Anne ve babası gelmemişti ve tek başına kalmıştı. Diğerleri ya düşerken ya da açlıktan ölmüştü. Zaten yuvadakilerin leşlerini yiyerek hayatta kalmıştı. Kanatları da uçabilecek olgunluğa gelmişti ölen kardeşleri sayesinde. Öyleyse uçmalı, başka leşler aramalıydı. Leş yiyerek beslenmek zorundaydı yavru akbaba. Kimse onun seçimini sormamıştı ki. Zaten sorsaydı da başka bir tercihi olmazdı. Annesi söylemişti; “Herkes seni leş yediğin için yargılayacak, takma kafanı,” diye. Sesinde ezeli bir bıkkınlık vardı bunu söylerken. Gerçi çoğu zaman öyleydi. Bıkkın olmadığı zaman da öfkeli olurdu annesi. Muhtemelen her adımında, yediği her leşte yargılanmasıydı öfkesinin sebebi. Diğerlerinin yargılaması önemli değildi. …