15.07.2018

Avcundaki çizgileri kadına gösterdiğinde, geleceğinin o kadın tarafından okunacağını umuyordu. Hiç yoktan onun bir çift palavra atabileceğini… Kadının, ona saçma gelen işaretler yapmak suretiyle dilsiz olduğunu belirtmesini değil… Oysa elini alıp baktığında konuşmaması hiç tuhaf gelmemişti ona. Kuzu kuzu elini uzatıp geleceğini ona teslim etmekte beis görmemişti. İyi olmuştu… Gelecek de ancak dilsizlere emanet edilmeliydi zaten.

Okumaya Devam Et

13.01.2018

Fincanı kapattım. Hayatımda ilk defa falıma baktırıyordum. Zaten kahveyi hiç sevmezdim ama bu adamı çok fazla övmüşlerdi. Ben de bir yol ayrımında hissediyordum kendimi. Onun için şeytanın bacağını kırıp fal baktırmayı da denemeye karar verdim. Göbekli, top sakallı, boyalı simsiyah saçlı, incecik bıyıklı bir adamdı. Sesi karakteristik bir derinliğe sahipti. Gözleri insanın gözlerinin içine içine bakıyordu ne varsa çekip almak için. Aynı gözler, kahve fincanının üzerinde öyle yumuşakça kayıyordu ki, insan bu çelişkiye şaşıyordu. Daha önce arkadaşın falına bakarken izlemiştim. Bakalım benim falımda ne diyecekti. Fincan yeterince soğumuştu. Tabağı kaldırdı ve gözlerini dikti. Kaskatı olmuştu. Bekliyordum. Kötü bir haber bekliyordum …

Okumaya Devam Et

23.11.2017

O masalı dinlediğinde okula yeni başlamıştı. Babası, okula giderlerken anlatmıştı. Anlatmıştı anlatmasına da ne yaparsa yapsın sonunu anımsamıyordu. Masalda anımsadığı çok az şey vardı zaten ama o masalı dinledikten sonra hayatının değiştiği muhakkaktı. Bilinç dışında bir yerlerde hayatı kökten bir şekilde değişmişti. Sonraları babasına çok sormuştu ama hatırlamıyordu adam koskoca masalı. Üstelik belirli, hatırlanması kolay bir zamanda anlatmış olmasına rağmen. Hatta bir ara anlattığına pişman olduğundan mı hatırlamıyormuş gibi yaptığını bile düşünmüştü. Sonuçta bu kadar olağan dışı bir masal herkese anlatılmamalıydı. Hayatımızda nadiren karşılaştığımız büyülü şeylerden biriydi. Hatta bu sanısını o kadar çok ciddiye almıştı ki, kanser olan babasının son …

Okumaya Devam Et

08.11.2017

Göğe, daima göğe bakarken bir şeye çarpıp düşmemek bir mucize gibiydi onun için. Gözlerini çok hızlı hareket ettiriyor olmalıydı. Kendisinin dahi fark etmeyeceği kadar hızlı… Çünkü daima göğe bakardı o. Hatırladığı her şey gökte olup bitmişti. İnsanların yüzlerini bilmezdi. Bir çimenin nasıl olduğunu anımsamıyordu bile. Göğe, daima göğe bakardı çünkü. Kaplumbağanın, yılanın, kertenkelenin, solucanın… nasıl hayvanlar olduklarını merak dahi etmemişti. Yerdeki şeyler umurunda bile değildi. Bir yere çarpmamak ve düşmemek, akıcı bir şekilde yürümek dışında pek bir önemi yoktu onun nazarında yürüdüğü zeminin. Ama her kuşu bilirdi. Bir ebabil kuşunu bile kaç kere havada görmüşlüğü, takip etmişliği vardı. Ebabil kuşları …

Okumaya Devam Et