Uzay aracına binmiş bir köylü gibi hissediyordum kendimi. İstediğim şeye kavuşmuştum ama onu nasıl kontrol edeceğimi bilmiyordum. Anlamıyordum! Ben biraz işimi kolaylaştıracak bir makine istemiştim ama bu… farklı bir makineydi. İşimi hiç anlamadığımı düşündürmüştü bana. O mu haklıydı; ben mi acaba? Yıllardır yaptığım işi hiç bilmiyor olabilir miydim? Peki ama nasıl oluyordu da işimden kimse şikayetçi olmamıştı? Nasıl oluyordu da insanlar… bir gelen bir daha gelmiş miydi? Bazen… Çok az… Peki ben bunu dikkate almış mıydım? Ne yazık ki hayır… Sonunda mecbur kalmıştım… Utanarak da olsa, her şeyi tekrar öğrenecektim.
Etiket: makine
26.01.2020
“Sen kendine bak!” diye bağırdı. Elleri titriyordu. Sesi yükselse de; güzelliğinden bir şey kaybetmemişti. Biletimi kesti, verdiğim kredi kartını alıp temas özelliği olmadığı için makineye takarak miktarı girdi. Ben onun hizmet vermek zorunda olduğu birisi olduğumdan yapmacık bir nezaketle ama hala sesinin bir kısmında öfkeyle: “Şifre lütfen,” dedi yüzüme bile bakmadan. Gözleri makinedeydi. Şifremi girdim. Onaylamamıştım. Bana göre solda olan elini sağ alttaki tuşa basmak için uzattığında elime temas etti. Bu temasla onu sakinleştirmeyi ummuştum saçma bir şekilde. Zaten o da bu temasla yüzüme bakmıştı. Belki de niyetimi anlamıştı. Neydi onu üzen? O adama neden kızmıştı? Neden kendisine bakması gerektiğini …
28.01.2019
Ölmüştün; artık geri gelmeyecektin; ama seni görmek istiyordum. Tam boy bir fotoğrafına bakarak ve kendimden bir şeyler de ekleyerek tam boy bir heykelini yapacaktım ve stüdyo dairemin tam ortasına yerleştirecektim. Önce demir ve tellerden bir armatür yapmalıydım. Hurdacıya gittim ve bir sürü demir aldım. Elektrikçiden bir sürü bakır tel… Kaynak makinesi de kiraladım kiralık ekipmanlar bulunduran bir yerden. Demirler kir pas içindeydi. Temizleyip pırıl pırıl parlattım onları. Heykelin içinde olacaktı ve görünmeyecekti ama ben bilecektim kirli olduklarını eğer temizlemezsem de içten içe vicdan azabı duyacaktım. Demirleri birbirlerine kaynatarak, telleri aralara dolayarak; seninle, vücudunla hiç ilgili olmayan, her heykelde bulunacak olan …
12.01.2019
Bazasının içinden küçük ahşap kutuyu çıkardı. Çantasına koyup yola çıktı. Doğum gününde ona hediye edeceği şey vardı kutunun içinde. Bir masa saati… Bir zaman makinesi olan bir masa saati. Fazladan iki çevrilen ve bir basılan düğmesi olması dışında normal saatlerden bir farkı olmayan… Kendi icat etmişti onu. Bir zaman makinesine ihtiyacı olacağına düşündüğü tek insan olduğundan, ona hediye etmeyi uygun bulmuştu. Bu makineyle, eski çağlardan birisine gidip orada yaşama şansını vermek istemişti ona. Bu zamanda mutlu olmadığını biliyordu ve onun mutlu olduğunu bilmeye ihtiyacı vardı. Aslında gitmek istediği zamanı da biliyordu. Yeri de… Belki kendisininkini de onun zamanına ayarlar, o …
08.11.2017
Göğe, daima göğe bakarken bir şeye çarpıp düşmemek bir mucize gibiydi onun için. Gözlerini çok hızlı hareket ettiriyor olmalıydı. Kendisinin dahi fark etmeyeceği kadar hızlı… Çünkü daima göğe bakardı o. Hatırladığı her şey gökte olup bitmişti. İnsanların yüzlerini bilmezdi. Bir çimenin nasıl olduğunu anımsamıyordu bile. Göğe, daima göğe bakardı çünkü. Kaplumbağanın, yılanın, kertenkelenin, solucanın… nasıl hayvanlar olduklarını merak dahi etmemişti. Yerdeki şeyler umurunda bile değildi. Bir yere çarpmamak ve düşmemek, akıcı bir şekilde yürümek dışında pek bir önemi yoktu onun nazarında yürüdüğü zeminin. Ama her kuşu bilirdi. Bir ebabil kuşunu bile kaç kere havada görmüşlüğü, takip etmişliği vardı. Ebabil kuşları …