07.06.2018

Tek başıma oturduğum alçak duvara bakıyordum. Bir bahçeyle yolu sadece ayırmak için örülmüş bir duvardı. Tehditkar değildi, uyarıyordu sadece. Rica ediyordu. “Burada bir bahçe var ve bahçedekiler bunu bilmenizi istiyor haberiniz olsun. Buyurun, üzerime de oturabilirsiniz. Belki bir şeyler yer, bir şeyler okursunuz. Yalnız çok rica edeceğim, bahçeye girmeyin. Belli mi olur, belki ayağınızla yeni bitmekte olan bir çiçeği eziverirsiniz. Yazık değil mi? Topunuzla bir gülün dalını kırıverirsiniz belki. Kedilerin, köpeklerin başımızın üzerind yeri var. En kötüsü bir kökün dibine tuvaletlerini yapıp toprağı eşerler. Ne güzel, gübre olur oncağızlara da. Bir de kuşlar gelir. Onlar da buyursunlar gelsinler. Zaten bir …

Okumaya Devam Et

21.02.2018

Hep bir bıçak olurdu elinde. Ve bir de odun parçası… Hep bir şeyler yontardı. Ve hiç anlaşılmazdı yonttuğu şeyin ne olduğu. İnsanlar sorduğunda; “Kütükte olanı…” derdi her zaman. Bir gün, yontmakta olduğu şeye gayri ihtiyari göz attığımda fark ettim. Kendi suretinin birebir aynısını, sadece boyutlarını küçülterek yontmaktaydı. Son yongalarını yontuyordu. Bitmişti işte… Bir saat sonra, kulağının arkasına saplı kütük yontarken kullandığı bıçak olduğu halde, elinde kendisi, öylece uzanmış buldum onu. Ölmüştü…

Okumaya Devam Et