Bir gün gelir ve hayatınızdaki her şey değişir. Artık farklı bir insan olmuşsunuzdur. Önce hiçbir şeye şaşırmamaya başlarsınız. Sonra her şey sizi tekrar şaşırtmaya başlar çünkü onları başka bir şekilde görmeye başlamışsınızdır. Sonra şaşırmak ya da şaşırmamak önemini yitiriverir. Önemli olan tek şey andır. Sonra anı değerlendirmek tekrar önem kazanır. Gördünüz mü? Başa dönüverdiniz bile. En azından görünüşte. Ama bu döngü size her şeyin farkını gösterdiği için başa dönmek hiç de olduğu gibi olmamıştır. Bir taş işçisinin olmak istediği her şey olup en sonunda tekrar bir taş işçisi olmayı dilediği o kıssadaki işçi oluvermişsinizdir bir bakıma.
Etiket: taş
11.03.2023
Bir gümüşçüde görünmez ama tanıdık ellerle değiştirilmiş, bir kolye şekline sığdırılmıştım. Kurtulmam, kendi biçimimde özgür olabilmem için gereken, benim için uygun bir kadın ve bir erkeğin beni beğenmesiydi. Umarım bu iki kişi bir çifti oluştururdu. O zaman işim çok daha kolaylaşırdı. *** O gün bir çift olmak şöyle dursun, birbirlerini bile tanımayan iki kişi gelmişti dükkâna. Bir kadın ve bir erkek. Başkalarıyla evli değillerdi bereket. İkisi için de parlayınca yanıma yaklaştılar ve bana uzandılar. Elleri birbirlerine çarptığı an fark etmişlerdi birbirlerini. Eh, gözlerini kamaştırmıştım ikisinin de. Som gümüş bir zincir, yakut kırmızısı, taş bir kalbi saran aynı zincirden örülü bir …
22.12.2022
Rüyamda bir satranç takımındaki bir taştım. Keşke hangisi olduğumu hatırlayabilseydim ama yok, bir türlü aklıma gelmiyordu. Gerçi ne fark ederdi ki? Rüyamda o taşın çaresizliğini hatırlıyordum. Her oyun bir doğumdu ve ben her doğumumu hatırlıyordum. Çünkü her defasında önce ben oyun dışı oluyordum. Bir türlü oyunun nasıl bittiğini öğrenemiyordum.
28.10.2022
Onu bulduğumda erkeğimin başında duruyordu. Elinde binlerce kere saçına bağladığım saç bağı vardı. Ortasındaki taş batmakta olan güneşin ışığını çoğaltıyor, ışıl ışıl parlıyordu. Aşağıya bir daha baktım. Kocam ölmüştü. Başında duran adamın diğer elindeki hançer hala böğründe saplı duruyordu. Hançerin titremesine ve yüzündeki acıya bakılırsa, ölmeden katilini yaralayabilmişti. Onun hakkındaki ilk düşüncem ne kadar da genç olduğuydu. Daha ondan nefret etmeye bile başlamazken… Sonra acı geldi… Yıllarımı geçirdiğim adamın kaybı bana dev bir sığır gibi çarptı. Boynuzları kaburgalarımı ezmişti sanki. Sonra bir daha baktım bu yüze. Elindeki değerli taşa sevinemeyecek kadar sağlığından endişe eden, gençliği yaptığı şeyi hafifletmeyen yüze… Kalktım. …
16.08.2019
Bilir misiniz beyefendi, bir tavuğun sesinin hep çilekeş olduğunu düşünmüşümdür. Oysa herkes “Tavuk gibi gülme,” der bana; ama bunu dediklerinde gülüşüme bir ara verir, acı acı gülümserim. Mutluluktan eser olmayan bir gülümsemedir bu. Bir saniye önceki o katıksız mutluluğu özleyen bir tebessüm. Gözlerim bulutlanır. Sonra hiçbir şey olmamış gibi yapmak zorunda hissederim kendimi ve öyle yaparım. Oysa kahkaha atan diyaframıma bir değirmen taşı oturmuştur sanki. Bu taş orada kalıcıymış gibi gelir. Bunun nedeni, çocukken bir adamı, bir tavuğa; tavuk için çok kötü olan ama adama zevk veren bir şeyi yaparken görmemdir. Bu yetmezmiş gibi, bir sonraki gül tavuk öldüğünde, adamın …
02.04.2019
Taştan bir yatağın üzerindeydi. El ve ayak bileklerinden bağlanmıştı. Buraya nasıl geldiğini hatırlamamaktaydı. Açık havadaydı; ama gözleri bağlanmıştı. Nerede olduğunu anlayamıyordu. Sadece havalandırılmış, verimli toprağın kokusunu alıyordu. Muhtemelen sürülmüş, belki de tohum atılmış bir tarladaydı. Bir tarlada neden taş bir yatağın bulunduğu, mantıkla ya da iyi niyetle açıklanacak gibi değildi ona göre. Ve neden bileklerinden yatağa bağlanıp gözlerinin, kumaş bir şeritle sıkıca sarıldığı… Vücudunun hiçbir yerinde herhangi bir acı hissetmiyordu. Henüz… Bir çocuğun hafif ellerinin gözlerindeki şeridi çözdüğünü hissetti. Yanılmamıştı. Sürülmüş bir tarlanın kenarındaydı ve gözlerinin bağını çözen, uzun ve bol tuniği sebebiyle cinsiyeti belli olmayan bir çocuktu. Çocuk onlu …
05.03.2019
Bu yazı, Bursa Malcılar Lisesi’nin, sokak hayvanlarına yemek sağlamak amacıyla yürüttükleri “Katık” projesinin dergisinde yayınlanmak amacıyla yazılmıştır. İnstagram: https://www.instagram.com/p/Bug7z1Uns6l/?utm_source=ig_share_sheet&igshid=occxj3ye7zs3 İrili ufaklı kayaların ve yıllanmış ağaçların arasından koşuyordu rüyalarında. Sürüsüyle… Alfa erkek oydu. Önde koşuyor, ilk yemeği o yiyordu. Ahhh! Yiyemiyordu ki… Bir hayvandan döktükleri ilk kanda uyanırdı o güzel rüyadan ve başlardı karnı guruldamaya. Daha onu yiyemeden uyanırdı. Yıllanmış bir ağaç görmemişti rüyalarının dışında. Yamru yumru birkaç ağaçtan başka, sadece gökdelenler görebilmişti kısa hayatında. Bir sürüsü olmamıştı. Sadece aç birkaç köpek vardı. Bağlasa bağlasa açlık bağlardı onları birbirlerine. Yemek az olduğundan o bile bağlayamıyor, yemeği kapan doyuyordu. Birlik olmak anlamsızdı; …
25.10.2018
Zemin kötüydü. Bisikletimi süremiyordum. İnip yedeğime aldım. Yokuş dikti, taşlarla ve irili ufaklı çukurlarla kaplıydı. Yine de gitmekte olduğum yoldan hiç kimse döndüremezdi beni. Gitmek istediğim yer bir uçurumun başıydı. Ve sonra… Bisikletin üzerinde uçurumdan atlamak suretiyle ölen, belki de bir şekilde yaşamaya devam edecek olan nadir insanlardan olacaktım. Belki de tek insan…
07.06.2018
Tek başıma oturduğum alçak duvara bakıyordum. Bir bahçeyle yolu sadece ayırmak için örülmüş bir duvardı. Tehditkar değildi, uyarıyordu sadece. Rica ediyordu. “Burada bir bahçe var ve bahçedekiler bunu bilmenizi istiyor haberiniz olsun. Buyurun, üzerime de oturabilirsiniz. Belki bir şeyler yer, bir şeyler okursunuz. Yalnız çok rica edeceğim, bahçeye girmeyin. Belli mi olur, belki ayağınızla yeni bitmekte olan bir çiçeği eziverirsiniz. Yazık değil mi? Topunuzla bir gülün dalını kırıverirsiniz belki. Kedilerin, köpeklerin başımızın üzerind yeri var. En kötüsü bir kökün dibine tuvaletlerini yapıp toprağı eşerler. Ne güzel, gübre olur oncağızlara da. Bir de kuşlar gelir. Onlar da buyursunlar gelsinler. Zaten bir …
19.02.2018
Davula bir kere vurdu… Tüm kuşlar geldi yanına. Bir kere daha vurdu. Balıklar ve yosunlar da geldi… Bir kere daha… Sürüngenler… Bir daha… Dört ayaklılar… Bir tane daha… Böcekler… Nesli tükenenler… Bakteriler… Mantarlar… Bitkiler… Taşlar… Vurdu, vurdu, vurdu… En nihayetinde, insanları çağıran davulu vurdu… O kadar şeyin bir yere, bir amaca doğru gittiğini göremeyen insanlar, kendi davetiyelerini de işitemediler…