09.11.2018

Bana herkes ne kadar sıradan bir adam olduğumu haykırır. Tamam haykırmaz ama bakışlarıyla, hayır dudaklarıyla… ima eder. Neden bilmiyorum. Tanışırız ve… Şöyle bir dudak bükerler… Herkes böyle yapar beni gördüğünde. Anlamıyorum! Görünüşümden mi? Alçak ve ince sesimden, bir türlü sakal bıyık çıkmayan, kadınsı yüzümden mi? Birisini gördüğümde geçmesi ya da oturması için kenara çekilip yerimi verişimden mi? Herkese “Siz” şeklinde hitap edişimden, pek kısa gülüşümden, az konuşuşumdan mı? Neden! Neden! Bir kadını gördüğümde dinleyişimden, tepeden tırnağa süzmeyişimden mi? Fikrimi sadece yerinde söyleyişimden, insanların sözlerini kesmeyişimden mi? Ha belki kitap okuduğumu gördüklerinde, belki biraz o zaman dikkate alır beni bazıları. Okuduğumun …

Okumaya Devam Et

24.10.2018

“Yalnızım! Yalnızım! Yalnızım…” Bu ümitsiz inlemeler bir uçağın kara kutusundaki kayıttan geliyordu. Nasıl olmuşsa olmuş, diğer kayıtlar silinmişti ve sadece bu dokuz uzun hece kalmıştı. Devamlı dinliyordum bu çığlıkları. Yalnız bir adam… Nesli tükenmiş bir canlı… Herkes, teker teker her birey öldüğünde nesli tükenmiş bir canlının son ferdi ölmüştür bana göre. Yoksa çok mu duygusalım? Hayır, öyle değilim, sanmıyorum. Herkes herkese göre aynı galiba. Duyguları genellendiğine göre. Bunun için kitaplar yazıldığına ve çoğu da doğru çıktığına göre öyle olsa gerek. Dördüncü dünya savaşı bitmiş, tek tük insan kalmıştı. En azından birkaç kilometreye iki üç insan düşüyordu bildiğimiz kadarıyla. İnsanlar toplanmaya …

Okumaya Devam Et

28.08.2018

Birazdan okuyacağınız iki kelime ile ilgili tüm düşündüklerinizi, önyargılarınızı bir kenara bırakın ve beni, benim düşüncelerimi özümsemeyi deneyin. Haydi rastgele… Kelimeler: Kütüphane; namı diğer kitapların bulunduğu bina ve kıraathane, yani asıl anlamı okuma odası olan; ama en iyi ihtimalle gazete ve dergi okunan kahveden , en iyi ihtimalle çay içmekten başka bir şey yapmayan insanlarla dolu yerlerden bahseden… Peki bunların hangisi daha saygın? Hangisinde olmak isterdiniz yani? Ben, okuma odasında diğer insanlarla birlikte bulunup; kitap odasını depo olarak kullanırdım. Okuma odalarının; yani doğru anlamı ve çağrışımıyla kıraathanelerin içine bir de tartışma bölümü inşa ederdim. Hatta o bölüme “Hasbihalhane” adı verir, …

Okumaya Devam Et

07.06.2018

Tek başıma oturduğum alçak duvara bakıyordum. Bir bahçeyle yolu sadece ayırmak için örülmüş bir duvardı. Tehditkar değildi, uyarıyordu sadece. Rica ediyordu. “Burada bir bahçe var ve bahçedekiler bunu bilmenizi istiyor haberiniz olsun. Buyurun, üzerime de oturabilirsiniz. Belki bir şeyler yer, bir şeyler okursunuz. Yalnız çok rica edeceğim, bahçeye girmeyin. Belli mi olur, belki ayağınızla yeni bitmekte olan bir çiçeği eziverirsiniz. Yazık değil mi? Topunuzla bir gülün dalını kırıverirsiniz belki. Kedilerin, köpeklerin başımızın üzerind yeri var. En kötüsü bir kökün dibine tuvaletlerini yapıp toprağı eşerler. Ne güzel, gübre olur oncağızlara da. Bir de kuşlar gelir. Onlar da buyursunlar gelsinler. Zaten bir …

Okumaya Devam Et

21.12.2017

Bir dolapta duruyordu maket. Ne zamandır bir uçak maketiyle uğraşıyordum. İşten sonra uğraştığımdan pek hızlı ilerleyemiyordum. Neler yapmamıştım ki! Evler, parklar, arabalar, tapınaklar, okullar, kütüphaneler… yaptığım bu maketleri bu iş için özellikle boş bıraktığım bir odada bulunduruyordum. Özel raflar yapmıştım onlar için duvarlara. Bu uçağı tavana asacaktım. Diğer uçaklara yaptığım gibi. Küçük bir havuzum da vardı gemiler için. Maket bitmek üzereydi. Hatta bugün biterdi. … Bitmişti.. Bir gün sonra bitmişti ama. Ertesi gün, ev alışverişi için pazara gitmem gerekiyordu. Yine iş çıkışında halletmeyi düşünüyordum. Pazarda bir adam çiçek coşturan su satmaktaydı. Onu daha önce de görmüştüm. Adam ısrarla bu suyun …

Okumaya Devam Et

17.12.2017

Çalışma masasının önüne oturmuş, elinde dolma kalemi, bir şeyler yazıyordu. Bilgisayar kullanmazdı. Kurşun ya da tükenmez kalemle de işi olmazdı. Pilot kaleme dahi bakmazdı ki. Üstelik dolma kalem yerini tutabilirken. Yok efendim… O ille de dolma kalemle, kendi kalemiyle yazmalıydı. Tam yetmiş iki yaşında olmasına, söylediğine göre kırk sekiz yıldır kullanmasına rağmen, kaleme hiçbir şey olmamıştı. Mürekkebini bile kendisi yapar, haznesine elleriyle yerleştirirdi. Takıntılıydı kadın. Peki ne yazardı? Bir kadının bu kadar uzun yıllardır yazması kimsenin gözüne çarpmıyor, dikkatini çekmiyor muydu? “Elinin hamuruyla ne yazıyorsun,” demiyorlar mıydı insanlar? Tabii… Hâlâ diyorlardı. Bu zamanda bile. Hatta şimdilerde; “Yaşını başını almışsın, git …

Okumaya Devam Et

05.11.2017

Atının sırtındaydı… En mutlu olduğu yerde. Kendisini tam hissettiği tek yerde… Atıyla arasında bir eyere dahi gerek duymuyordu. Bilakis, eyerin varlığı ikisini de rahatsız ediyordu. Keza dizginleri yoktu atının. Aralarındaki aidiyet ilişkisi sıra dışıydı. Birbirlerine aittiler. At onun atı olduğu gibi, insan da atın insanıydı. Kimseyle iletişim kurmasını sevmeyen birisi değildi. İnsanlarla yeterince iletişim kurmuyordu sadece. Etrafındakileri severdi. Onlar tarafından da sevilirdi ama hepsi o kadardı işte. civar köyler ve kasaba arasında atlı kütüphane olarak çalışırdı. Aslında öğretmendi ama mesleğini yapmayı tercih etmemişti. Bir okulda saatlerce durmak ona göre değildi. Mesleğini yapmasa da herkes ona “Hoca” diye hitap ederdi. İnsanlar …

Okumaya Devam Et