24.02.2020

Bir sürü tuğla dizilmişti. Onların kimin olduğunu, ne işe yaradığını bilmeden yerden alıp alıp atmaya başladı. Kırılıyor, kırılıyordu teker teker. Hepsi paramparça olmuştu. Onların ortalarında, büyük parçaları, tekrar atıp parçalamak için aranırken bir adam geldi ve onu gördü. Adam iri yarıydı. Onun altı-yedi katıydı. “Ne yaptın! Bu tuğlaların hepsini sen mi parçaladın!” demişti gözlerini patlatarak. “Evet, daha var mı?” Çocuğun yüzündeki ifadeyi bu durumdan zarar görmemiş birisi olsa kesinlikle çok sevimli bulurdu. Oysa adam titremeye başlamıştı kızgınlıktan. “Bu tuğlalarla bir duvar örülecekti! Sen ne yaptın? Baban kim?” Durumun vahametini anlamıştı şimdi. “Duvar mı? Ev duvarı gibi mi? Ama olamaz ki, …

Okumaya Devam Et

16.11.2019

İçim öylesine karanlık ki! İnsanlardan nefret ediyorum. Kendimden nefret ediyorum çünkü. Karanlığımın tek sorumlusu kendimken diğerlerini sorumlu tutacak kadar aptalım. Ha bir de tembelim. Aslında o kadar tembelim ki, sadece kendimi sorumlu tutuyorum. Oysa ikisinin ortasında bir şeyler düşünecek kadar karmaşık şeylere zihnimi yoramayacak denli üşengeç ve hımbılım. Ya kendimi ya da başkalarını sorumlu tutabiliyorum ancak. O kadar doğrudan çalışabilen; beceriksiz olduğuna inanmayı seçen, tembel, tembel, tembel bir zihnim var ki! Bir işim bile yok! Düşünebiliyor musunuz! Yani evet, son derece zengin olduğum söylenebilir. Bir bankada kilitli bir kasam bile var. Şu kiralık olanlardan, çift kilit bulunduranlardan hani. Her gün …

Okumaya Devam Et

01.05.2019

Bir sarayın granit duvarındaki bir tek mermer blokun altındaydı o hazine haritası. Saray duvarı yıkılmazdı. Belki restore ederken… Bir şekilde restore etmeye ikna edebilirse devleti… Bir şekilde içlerine sızabilirse… Hazine onun olacaktı. Rüyasında görmüştü bunu, biliyordu, gerçekti, emindi. Saray restore edilmeye başlandı, içlerine sızdı… ama granit duvardaki tek mermer bloku bulamıyordu. Yoktu işte.

Okumaya Devam Et

23.11.2018

Kendini duvarın dibinde unutulmuş, yan yan yürüyen, kurmalı bir yengeç gibi hissediyordu. Birkaç saniye sonra zemberek boşalacak, kurmalı yengeç duracak sanırdınız… Yengecin yavaşlamasından anlardınız bunu belki. Ya da zemberek boşalırken duyulan o cızırtının git gide azalan küçük çıtırtılara dönüşmesinden… Oysa zemberek bir türlü boşalmazdı. Yavaş yavaş denize gömülen Hollanda’dan daha ağır hareket etse de; bir türlü boşalmak bilmezdi işte. Ve yengeç, bir an dahi duvarın dibinden ayrılmadan; ağır ağır ve yan yan, yürürdü. Durmadan… Duramadan…

Okumaya Devam Et

07.06.2018

Tek başıma oturduğum alçak duvara bakıyordum. Bir bahçeyle yolu sadece ayırmak için örülmüş bir duvardı. Tehditkar değildi, uyarıyordu sadece. Rica ediyordu. “Burada bir bahçe var ve bahçedekiler bunu bilmenizi istiyor haberiniz olsun. Buyurun, üzerime de oturabilirsiniz. Belki bir şeyler yer, bir şeyler okursunuz. Yalnız çok rica edeceğim, bahçeye girmeyin. Belli mi olur, belki ayağınızla yeni bitmekte olan bir çiçeği eziverirsiniz. Yazık değil mi? Topunuzla bir gülün dalını kırıverirsiniz belki. Kedilerin, köpeklerin başımızın üzerind yeri var. En kötüsü bir kökün dibine tuvaletlerini yapıp toprağı eşerler. Ne güzel, gübre olur oncağızlara da. Bir de kuşlar gelir. Onlar da buyursunlar gelsinler. Zaten bir …

Okumaya Devam Et

06.06.2018

Keder insanın yüreğine örülen yapışkan, zift kokan bir örümcek ağıdır ve yanıcıdır. Cehennem ateşi gibi, yansa da yenilenir yürek ve bir daha, bir daha, bir daha yanar. Bu ağı ören bir örümcek yoktur ya da kendisini çok iyi gizlediği için izine bir türlü rastlanamaz. Bu ağa her şey yapışır ve sanki yapışan her şeyin ruhu alınırcasına kuruyup sarkmaya başlar yapışanlar. Artık içleri boştur ve her biri yapıştıklarında eşsiz olsa bile kuruduklarında birbirlerini tıpatıp andırırlar. o da bu ağı ören örümceği aramaya, kendi yüreğine doğru bir yolculuğa çıkmıştı. Örümceği bulduğunda öldürecek, ağı son bir defa temizleyip yüreğinin keyfini çıkartacaktı hesabına göre. …

Okumaya Devam Et