27.02.2023

Evim küçücüktü. Bir oda bir salon. Mutfağı biraz büyüktü sadece. Evin iki lüksünden biriydi. Küçük de bir balkonu vardı yatak odamda, bu da ikinci lüksüydü. Sadece ben yaşıyordum. Binbir zahmetle alabilmiştim. Bir zamanlar iyi kazanıyordum. Şimdi o kadar hırs yapmama gerek yok, nasıl olsa bir evim var. Hem pek hırslı biri sayılmam. Sadece yalnız bırakılma arzumdu beni kamçılayan. Ve yalnızdım… O gün de tek başıma uyumaktaydım. Gecenin yarısıydı. Bir ses duyup uyanıverdim. Aniden… Koca bir karaltı balkonuma tırmanıyordu. Ve evime girecekti. Evime hırsız giriyordu ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Tam balkondan eve atlarken yetişip ayağından çekip yere düşürdüm. Kafası balkonun …

Okumaya Devam Et

11.07.2020

Bir çayırda sakin sakin otlarken görmüştüm onu. Mis gibi kokuyordu. Daha önce öyle bir şey görmemiştim. Sanki bir varlığı yoktu, nurdandı sanki. Daha önce öyle bir yaratık görmediğim için telefonumla fotoğrafını çekmek ve görselini aramak niyetiyle yanına yaklaştım, sakince bana baktı. Resmen poz bile verdi inanabiliyor musunuz? Hiçbir eşleşme bulunamamıştı. Gerçekten eşsiz bir yaratık olmalıydı. Heyecanlandım; ama bir şey keşfettiğim için değil. Ya başkaları onu rahatsız ederse diye. Yanına gittim, bir hayvan gibi kokmuyordu. Çok farklı kokuyordu. Yasemin çiçeği gibi mesela… Ona tam olarak benzemese de; o karakterde bir koku olduğunu söyleyebilirdim. Boynuzuna dokundum, yumuşacıktı. Kavga etmek ya da kendisini …

Okumaya Devam Et

19.05.2020

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, ulu bir ağaç varmış. Çok büyükmüş bu ağaç; lakin ruhu çocukmuş. Hafifmiş aklı, uçucuymuş. Hareketli olmak istermiş. Bir parkta, kendisi gibi birkaç uzak ağaçla huzur içinde yaşarmış yaşamasına ama ruhu huzursuzmuş. Köklerindeki mantarları sayesinde diğer ağaçlarla konuşurmuş bazen. Parka uğrayan kuşlardan, insanlardan bahsederlermiş. Çiçeklerle de konuşurmuş, rüzgârla da… Özellikle karahindiba otunu pek severmiş ulu ağaç. Tohumlarının uçuşlarına pek imrenirmiş. İnsanların onları üfleyerek dilekler dilemesine o kadar çok imrenir, o kadar çok imrenirmiş ki, bir gün bunu karahindibaya da söylemiş. “Dostum karahindiba, uzun sohbetlerimiz hatırına, yapraklarımı sana doğru hışırdatsam da ben de bir tek …

Okumaya Devam Et

07.05.2020

At dışkısının kokusunu yasemin çiçeği kokusuna benzetirdim çocukluğumdan beri… Doğruymuş. Bir molekülün oranı fark ediyormuş. Oran az olunca yasemin, çok olunca da dışkı olarak algılıyormuş burun. Molekülün adı da yazıyordu bir yerlerde de; kimin umurunda? Bugün yürürken çok iyi yetiştirilmiş bir yasemine rastladım. Bir bahçe duvarına sarılmıştı. Sanki yalnız, bağımsız, başına buyruk bir at geçmişti oradan. Bitki semirmiş, bir sürü çiçekle dolmuştu dalları. O molekülden fazlasıyla salgılamıştı çiçeklerin her biri. Çürümemişlerdi ama olgunlaşıp güçlenmişlerdi. Ben çok sevsem de insanlar güçlenmiş, semirmiş bir yaseminin kokusunu sevmeyebilirlerdi. Doğanın her türlü hâlini kabullenip sevmek herkese göre değildi. Bana bir atın o güzel kokusunu …

Okumaya Devam Et

28.04.2020

Ukala bir kadındı ama umurumda değildi. Aslında belki de umurumdaydı. Onu bunun için seviyor olabilirdim. Ukalalığı yakışıyordu. Belki de ukala oluşunun farkında olmaması bunun ona yakışmasına sebep oluyordu. Herkesin akıllı olması gerektiğini düşünüyordu bana göre. Yani herhangi bir şeyi düşünmemenin nasıl olabileceğine akıl erdiremediği için insanlara kızıyordu ve böyle yapınca insanlar onu ukala zannediyorlardı. Onun yanında oldukça mütevazı sayılmak bana iyi geliyordu. İnsanlara karşı iyi polis-kötü polis oyunu oynuyorduk sanki. Yine de yargılanması bazen sinirlerimi bozuyordu. Hak etmiyordu çünkü. Ben de fazlasıyla empatik bir adamdım. Yakışıyorduk birbirimize bana kalırsa; ama aramızdaki şeyin adı yoktu. O koymamıza izin vermiyordu. Bir çiçekle …

Okumaya Devam Et