12.11.2023

Onlar… Yıldızlara ve aya bakıp dönerek etraflarında ve çevresinde dönerek birbirlerinin, Uluyup ya da haykırıp yıldızlara ve aya ve dönerek onlar gibi boyuna, Nar rengi kanın akmadığı bir oyun oynuyorlardı. *** Cırcır böceklerinin öttüğü bir yaz gecesiydi. Deringece dört ayağı ve gövdesiyle koşuyor, koşuyordu. Peşinde koştuğu bir canlı vardı ama onu yemek niyetiyle koşmuyordu. Tek istediği önüne çıkmaktı. Ondan sonrasına onu yakaladıktan sonra karar verebilirdi… Belki de üzerine çıkar ve biraz tepinirdi. Ya da pençelerinden biriyle tembel tembel tutar ve utkuyla uluyup onu kızdırırdı. Önemli olan o değildi şimdilik. Tek düşündüğü onu tutmaktı. Ve uzun bir sıçrayış… Ve evet! Yakalamıştı …

Okumaya Devam Et

10.03.2023

Aynı şiddette ve sürekli işitilen bir tıkırtıyla uyanmıştım. Ortalama apartmanımın ortalama çelik kapısının tokmağını çalıyordu biri. Oysa zile bassa daha çabuk duyulurdu. Bu devirde kim tokmağı çalardı ki? Hava karanlıktı. Saatime baktım. 03.01’di. Bu saatte kapımı çalacak tanıdık biri olabilir miydi? Hem çok acil bir şey varsa neden tokmağı çalıyordu? Hemen yatağımdan çıkıp kapıya koştum. Açtığımda tuhaf, hayvansı bir koku doldu burnuma. On beş-on altı yaşlarında çırılçıplak bir kız kapının önünde duruyordu. Sanki vahşi doğadan gelmişti. Saçlarında kasık kıllarında ot ve yapraklar, toz toprak vardı. Öylece duruyordu karşımda. Sanki doğumundan bu yana hiçbir şey giymemişti üzerine. Tamam da neden benim …

Okumaya Devam Et

18.12.2019

Uyandığında kendisini bir kayanın iki metre ötesinde bulmuştu. Nerede uyuduğunu hatırlamasa da; bir kayanın dibinde uyuduğunu zannetmiyordu. Sahi, o nerede uyumuştu gece? Burası neresiydi ? En son hatırladığı neydi? Yoktu! Bu soruların hiçbirine bir cevabı yoktu. Yanına bir köpek geldi. Burnuyla dürtmeye başladı onu. Yanındaki poşetin içinde sevdiği, yiyebileceği bir şey olmalıydı. Kendisi de açtı. Eğer yiyebileceği bir şeyse köpekten önce kendisini düşünmeliydi. Evet… Üç kalem pirzola… Pirzola mı? Nasıl pirzola bulabilse de sokakta uyuyabildiğini anlayamamıştı. Üç dakikada bitmişti et. Kemiği de köpeğe attı. Çok geçmeden diğer köpekler de geldiler. Gürültülü bir ortamı sevmiyordu anlaşılan. Hemen oradan kalkıp gitmek için …

Okumaya Devam Et

05.10.2018

Her gece, her gece, onun bana vermiş olduğu semavere odun atar, onu yakar ve çay yapardım. Sıradan bir semaver değildi. Maneviyatı olduğu, bana onun tarafından verildiği için değil; gerçekten sıradan değildi. Kaynarken suyu girdaplanır, busbulanık olurdu. Çay olduğunda, demlenirken; suyun yüzeyi düzleşirdi. Çayın demlendiğini yüzeyinin pürüzsüz oluşundan anlardım. Ha, semaverin her yeri saydamdı; ama camdan yapılmamıştı. Yapıldığı şey bilinmedik, görülmedikti. Suyun ve çayın yüzeyi pürüzsüz olduğunda, bir şeyler görmeye başlardım. Herhangi bir yerdeki, herhangi insanların hayatlarına dalardım. İnsanları, hayvanları, yolun kenarındaki ağacı görür, konuşmalarına, havlamaları, miyavlamaları, ötüşmeleri, cırlamalarına, hışırdamalarına tanık olurdum onların. Sonra da içerdim… Yıldızlardan başka yoldaşlarım olmazdı önce. …

Okumaya Devam Et

11.07.2018

Bir yüze, bir bedene bürünmek mümkün olabilseydi… Yani istediğimiz bir yüz ve bedene… Ben en akılda kalmaz olanına bürünmek isterdim. Her şeyim silik olsun dilerdim. İnsanlar beni fikirlerimle kafalarına alabilirlerse, işte ancak o zaman görünür olabilmek için. Tıpkı bir hayalet gibi.., hayal edebildiklerinde görünmek isterdim. Gerçek olan beni zihinlerinde canlandırabildiklerinde. Eksikliklerim ve fazlalıklarımla. Eksikliklerimi gidermek, fazlalıklarımdan alabilmek için… Kül Kedisi masalındaki peri, keşke bana uğrasaydı. İşte o zaman ondan gece yarısına kadar bu şekilde silik olmayı dilerdim herhalde. O zaman camdan bir ayakkabı düşürmeme gerek kalmazdı. Eğer beni görürse… Yeterdi işte… Gerçi, ben bir erkek olduğum için… Ne fark eder …

Okumaya Devam Et