06.02.2019

“Beni sevdiğine ikna oldum… Peki sadık mısın?” “Ben bir köpek miyim?” “Yani sadık değilsin.” “Seni sevmediğimde, ya da aramızda bir sorun olduğunda sana söylerim. Ya da bilinen hiçbir şey yokken; öylece başkasına aşık olduğumda. Sana bunu söylemeden hiçbir şey yapmayacağım.” “Yani sadık değilsin, başkasını sevme ihtimalini şimdiden düşünebiliyorsun…” “Sorduğuna göre, sen de düşünebildiğinden sormuş olmuyor musun?” “Evet ama…” “Sen sadık olmayı hak ediyorsun. Sadık birisi her şeye rağmen seni sevecektir… Ne yaparsan yap, ne olursan ol… Kendini değiştirip geliştirmene gerek olmayacak sadık birisiyle birlikte olduğunda. Şunu unutuyorsun… Sadık birisi seni gerçekten sevdiği için mi; yoksa sana sadık olduğu için mi …

Okumaya Devam Et

10.10.2018

İnsanlara içten bir şekilde güzel bir tek söz söyledim mi hatırlamıyorum. Oysa bazen… O kadar çok söylemek istiyorum ki… ama sözler gelip gelip boğazımda düğümleniyor ve büyüyor… Büyüyor… O kadar çok büyüyor ki, boğazım daralıyor, bir yerden fışkırmaya çalışırken ülserleşip kabuk bağlıyor. Sonra da irinleşip kötü sözler halinde patlayıveriyor. Neden böyle oluyor? Herkes birbirine güzel sözler söyleyebilirken; ben neden bu en doğal şeyi yapamıyorum? Şimdi aklınızdan hemen çocukluğuma inmek geldi değil mi? İnin bakalım… Çocukluğumda insanlar bana oldukça ikna olduğum güzel sözler söylerdi. Dengeli olarak… Yeri geldikçe eleştirirlerdi de. Ya da kötü sözler… Yani, diğerlerinden farklı bir çocukluk yaşadığımı hiç …

Okumaya Devam Et

26.08.2018

Yıllardır içinde büyüttüğü hayali, sonunda gerçekleşmişti. İşte Japonya’daydı. Ne gerekiyorsa yapmıştı. Tek başına, yanında kimse olmadan; amacına ulaşmıştı. Braillein, otomatik makinelerin ve düzgün sarı çizgilerin ülkesine. En çok da braille… Kendi yazısı her yerdeydi işte. Elleriyle okuyordu; çünkü Japonca biliyordu. Buraya gelmeden yıllar önce öğrenmişti. Ona düşeni yapmıştı. Hatta gelmeden önce bir iş bile ayarlamıştı. Burayla ilgili kötü şeyleri de kabullenmişti. Yalnızların ülkesi Japonya, meyve fakiri Japonya, canı çeyrek kokoreç çekse yiyemeyeceği Japonya, yabancıları kolay kolay kabullenmeyen, onları küçük bir çocuk yerine koyan, ciddiye almayan Japonya, bir kafede tanışıldığında; seni aramak, tekrar görüşmek için binlerce söz verip birini bile tutmayan …

Okumaya Devam Et

05.06.2018

Sinek… Rahatsız ediyordu beni. Oysa kitap okumaktaydım. Kıpırtısız bir şekilde. Sadece kitaba dikkatimi vermek istiyordum. Küçücük bir sineğin vızıltısına ve yüzüme ya da vücudumun muhtelif yerlerine temas etmesine en ufak bir tahammül ya da rıza gösteremezdim. Diğer taraftan da sineği öldürmeyi asla istemiyordum. Ne haddimeydi böyle bir terbiyesizlik yapmak! Bununla beraber sineği camdan dışarı güdecek motivasyonum da yoktu çünkü kitap okuyordum ve epey önemli bir kısmındaydım. Okuduğum bitkibilim kitabının Hiçbir paragrafını yarıda bırakıp elimdeki incecik tığla zor zahmet ördüğüm anlam zincirimi koparıp kaçırmak istemiyordum. Zaman geçiyor, kitap okunuyor, sinek rahatsız etmeye devam ediyordu. Geçen zamanla kitabımın sayfalarında azalma olsa da …

Okumaya Devam Et

15.01.2018

Buz gibi havayla sarılmış yürüyordum. Rüzgar dalgalanan çarşaf gibi ses çıkarıyordu etrafımda. Ben yürüyordum. İsterse dünya dalgalansın, yürüyordum ve ne olursa olsun yürümeye devam edecektim. Gitmem gereken bir yer vardı. Bir deniz kıyısı. Sonra da çırılçıplak yüzmem gereken bir deniz, son nefesimi verip bir çift ciğer dolusu almam gereken tuzlu su olacaktı. Söz vermiştim. Bir yıl beklemiştim bunun için. Bir koca yıl… Sonunda o gün gelmişti ve ben ona verdiğim sözü zevkle yerine getirmeye gitmekteydim. Aniden önüme çıkmasaydı… Kolumu tuttu ve beni ona verdiğim sözden alıkoymaya çalıştı. Oysa çok geçti. Söz verilmiş, her şey verilen o söze göre ayarlanmıştı ve …

Okumaya Devam Et

02.11.2017

Elinde bir yürüyüş değneği, dağın yamacından zirveye doğru ilerlemekteydi. Sırtında eski bir heybeden gayrı bir şeyi yoktu. Zirveye de bir arkadaşının bir isteğini yerine getirmek için çıkıyordu. İşaretli bir yeri kazarak bakır bir küpü çıkarmak için…Bu tür şeyler de hep bakır olurdu nedense. Küpün içinde ne olduğunu bilmiyordu. Ne yalan söylemeli, çok merak ediyordu. Arkadaşı da açmamasını falan söylememişti ama zaten açmayacağına kendince emin olduğu için gerek duymamıştı muhtemelen. İşaret de oldukça belirli bir şeydi bereket. Üç-dört metrelik granit bir sütun…Zirveye vardığında heybeden kazma-kürek çıkarıp başladı kazmaya. Kazdı, kazdı, kazdı… Bir türlü o çarpma sesini duyamamıştı. Yorulmaya başlamıştı. Hava çok …

Okumaya Devam Et