Yıllar, yıllar önceydi. Dünyanın kurtarılmaya ihtiyacı vardı ve tek kurtuluş onun sihirli elleriydi. Evet, bir adam değildi o. Evet, bir ‘kahraman’ da denemezdi ona. Yine de; sadece onun ellerinde şekillenen bir kurabiye hamuruyla ve yaptıklarını sadece o yediğinde kurtulabilmişti kocaman dünya. Dünyanın ihtiyacı olan ne varsa, küresel ısınmayı engelleyen, havayı temizleyen bir ağaç; ya da plastikleri toplayıp yiyen bir kurtçuk sürüsü yapıyordu yine kendi elleriyle yaptığı kurabiye hamurundan. Ya da poğaça… Fark etmiyordu. Bazen virüsleri toplayıp çeken bir elektrik süpürgesi yapıyordu; bazense ekonomimizi destekleyen bir sürü para… Hepsini yiyordu ve dünya düzeliyordu. Havadan para geliyordu bankalara; ya da denizdeki plastikler …
Etiket: tanrı
23.03.2020
O öldüyse, burada artık yoksa, benim ne işim var bu dünyada bundan böyle? Soluk almaya devam etmemin ne anlamı var. Gömüleceği zaman ben de öldüreceğim kendimi. İntihar edecek ve onun yanına gömüleceğim. Beni yanında gördüğünde çok sevinecek, biliyorum. Benim ölmem onun için aynı şeyi ifade eder miydi? O da benim gibi kendisini öldürmeye karar verir miydi; umurumda bile değil. Böyle şeylerin karşılığı düşünülmez ki. Hem zaten o erkek, neden benim için kendisinden vazgeçsin ki? O benim tanrım… Benim kişiliğimi, ruhumu şekillendiren o. Hem, artık başka birisi beni yoğuramaz, ben onun ellerinde yoğruldum. O öldü ve ben kurudum, katılaştım. Artık yoğrulamayacak …
21.10.2018
Nereye sığacağımı bilmiyordum. İnsanlardan nefret ediyordum. Dünyadan nefret etmiyordum ama insanların oluşturduğu dünyadan nefret ediyordum. Peki ne yapabilirdim? Bir Azeri’nin kurmuş olduğu Asgardia yani tanrıların şehri demek olan, tuhaf ülkeye vatandaş olup bir gün uzaya yerleşmeyi ummak mı? Hem de öyle bir söz vermemelerine rağmen… Bir umut… Zaten ne işe yarar ki bu? İnsan her yerde insan değil mi? İki yıla kalmaz gürültülü bir motor egzozunu sala sala ortalarda dolaşmayacak mı sanıyordum? Sonra bir kediciği, sırf zevkimiz için dünyadan söküp alacağımız bir kediciği ezmeyecek mi? Ölmek mi? Ama ya öbür dünya varsa? O zaman da insanlarla karşılaşmayacak mıydım sanki? Bir …
07.10.2018
Yıllar önce, neredeyse pancar üstüne yazılmış olduğunu düşündüğüm bir kitap okumuştum. Pan ve pancar, parfümler, krallar ve dahi tanrılar… bir sürü şey vardı kitapta. O kitaptan aklımda pek az şey kaldı belki ama bir şekilde değiştim onu okuduktan sonra. Bir gün, bir zarf içerisinde, masum bir pancarın iş yerimdeki masamın üzerinde belirmesine kadar aklıma bile gelmese de beni değiştirebilmişti kitap bir şekilde. Pancar masumdu belki ama onu koyan? Neden koymuştu bu pancarı masamın üzerine? Zarfa neden bir şey yazmamıştı? Ertesi gün, kokmayan çünkü iyi mumyalanmış bir sincap konduruluvermişti masamın ortasına başka bir pancarla birlikte. Ondan sonraki günse bir keman yayı …
26.07.2018
Yapılmış en zarif teknenin içinde, yaratılmış en eciş bücüş yaratıkların bulunmasının mutlaka geçerli bir sebebi olmalıydı değil mi… İnsana benziyordu bu yaratıklar. Tıpkı onlar gibi konuşabiliyorlardı da. Ne var ki, her biri aynı sözcükler sarf ediyordu. Hem de aynılarını… Yani tek başlarına düşünmüyorlardı… Bir koroyu oluşturuyorlardı birlikte. Bir dilenciler korosunu… Geçtikleri kıyıların tanrılarından bahseden; binbir dinli, binbir dilli, binbir kusurlu bir koro… Teknenin alabandasında bir dilenmek için, bir yemek yemek ve bir de sıçmak için birlikte duran, diğer zamanlarda birbirlerinin ne görüntülerine ne de kokularına tahammül edebildiklerinden birbirlerinden ellerinden geldiğince uzak kalmak isteyen yaratıkların bulunduğu teknenin dümeninde de kimse olmazdı …
19.05.2018
İhtiyarlar her yerdeydi; çünkü artık çocuk doğmuyordu dünyada. Bir virüsle insanların doğurma yetenekleri yok edilmişti. Nüfus git gide yaşlanmaya ve yavaşlamaya başlamıştı. İnsanlar tavşanlar gibi çiftleşiyorsa da tüm tavşanları utandıracak şekilde bir tanecik yavru bile dünyaya getiremiyorlardı. Artık aşk sözcüğü tedavülden çıkarılmış, tüm dünyada namus denen kavramın izine dahi rastlanmaz olmuştu. Artık tek kutsal şey üremekti. Kutsal ve ulaşılmaz… Üremeye, doğan bebeklere dair destanlar yaratılmıştı. Eski söylenceler güncellenip değiştirilerek özünde bir bebeğin doğuşu ve üretkenlik olanlar güçlendirilip aktarılmaya devam edilmiş, böyle bir içeriği olmayanlar da değişime uğratılarak güncellenmişti. Dünyada bilinen en genç kişi kadındı ve altmış dokuz yaşındaydı. Artık insanların …
18.04.2018
Silindir tabletler bulunan cam kavanozu aldı. Üzerinde hiçbir şey yazmıyordu; çünkü bu kavanozdaki ilaçları o yapmıştı. Silindirler çok küçük; ama etkiliydi. Hayvan ve bitkileri, farklı diller konuşan insanları, hatta nefret ya da başka önyargılar nedeniyle anlaşamayan insanları anlamaya yarıyorlardı. Etkisi sadece bir andı. Bir saniye..; ne var ki o bir saniye daima yetiyordu. Dindar bir insandı. Beş vakit namazını kılar, bazen ibadet yerlerine gidip hangi din olursa olsun inanç mensuplarıyla birlikte ibadet eder, her gün güneşin doğuşunu zevk ve huşuyla izlerdi. İşte o gün, kavanozdaki son tableti, ibadet esnasında ağzına aldı. O bir saniyede tanrıyı anladı. Ne var ki, bu …
12.04.2018
Bir aslan yavrusunu kazayla evlat edinmek kadar risklidir bir ruhun sorumluluğunu taşımak. Yavru küçücüktür eline aldığında. Süt falan verirsin, büyür. Çok çabuk hem de… Sivri dişleri bir kedinin dişleri gibi gelir önce. Pençeleri de… Oyuncu ve şirindir aslancık. Bir ay bile geçmeden şüphelenmeye başlamışsınızdır bile. Nasıl bu kadar büyüdüğüne hayret etmeye başladığınızda yavrucuk bir kedinin iki misli olmuştur ve iş işten geçmiştir. Artık tek yapmanız gereken şey, aslana bir kedicik olduğunu, bir aslan kadar yırtıcı olmak istemeyeceğini empoze etmek olacaktır. Aksi taktirde aslana yem olmak işten bile değildir. Sizi, pençenin en sivri tırnağında akrobasi yapmanız gereken bir aslan ömrü beklemektedir …
20.02.2018
Bir tırtıl, kozasını örmekten vazgeçti; çünkü nasılsa ölecekti. Bunu gören çocuk, tüm tırtılların böyle yapmaları halinde tanrının ne yapacağını merak etti ama tüm diğerleri kozalarını ördü, kelebek olup öldü.
03.12.2017
Sandalyesinde oturmuştu. Gururluydu. Ayaklarının altına yatmış yakışıklı adamı ayağıyla dürttü, tasmasını kavradı ve önden dört ayak üstünde genç ve yakışıklı adam, arkasından tasma elinde dimdik yürüyen gururlu adam, , ofisten çıktılar. Eve gidecekti. Tasmalı adamın küçücük bir kulübesi vardı. Tanrının dokunduğu kör adamınsa saray gibi bir evi… Yanlarından geçen tahtırevan üstünde oturan kadın da tanrının dokunduklarındandı. Kamburdu ve anlaşılan o ki kas erimesi vardı. Tahtırevanı çekenler de tasmalı adam gibi güzel kadınlardan ve yakışıklı adamlardan oluşmaktaydı. Tanrının dokundukları ve dokunmadıkları…. İşte hayat bu kadar basitti bu dünyada. Eğer tanrı sana dokunduysa, yani bir sakatlığın, hastalığın ya da buna benzeyen bir …