24.03.2020

Bir ülkenin askeri yoksa, eskiden savunmasız olduğu düşünülürdü. Oysa teknoloji gelişmesine rağmen hala insanlar asker olarak görevlendirilmeye devam ediliyor. Gelişen uygarlığa karşın hala bir şeyler öldürülüyor. Yani bir ülke asker yetiştirmiyorsa hala savunmasız olarak görülüyor. Benim ülkem hariç tabii… Ülkem neresi? Ben kimim? Ülkemin yeri hiçbir haritada yok. Benim adım da öyle… Madem öyle, varlığımı sizlere nasıl kanıtlayacağım? Aslında bir kanıta gerek görmeden; sadece anlatacağım. Adı önemli değil. Dilimin nasıl olduğu, topraklarımdaki iklim çeşitliliği… Hiçbiri önemli değil hepsini merak ediyor olsanız da. Yine de anlatacağım. Tüm ülkelerde yaşayan bir halkım var benim. Bir milletim… Benim milletim diğer ülkelerin içinde birer …

Okumaya Devam Et

22.01.2020

Oyuncaklarımla oynarken; diğer yandan da kulağım onlardaydı. Birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı. Alçaktı sesleri, duysam da anlayamıyordum söylediklerini. Babam güldü. Çok güzel gülerdi. Annem de güldü. O daha güzel gülerdi. Birbirlerine güldüklerinde daha da güzel olurdu sesleri. Şimdi göremiyordum; ama birbirlerine yüzlerini buruştura buruştura bakarlardı güldüklerinde. Bazen babam annemin burnunu dürterdi. Annem de onun kafasına vururdu. Babam keldi de… “Şap” ederdi annem vurduğunda. Çok yavaş vursa da yine de ses çıkardı. Annem bu işte ustaydı. Yumuşak bir koltuğun üzerinde bir bebek, onun koltuğunun altında da bir sürü asker vardı. Bir de babamın yerden topladığı tahta parçaları. Ona ben söylemiştim bir kez. …

Okumaya Devam Et

02.02.2019

Küçücük bir fil vardı hayvan satan bir dükkanda. Artık filleri de küçültmeyi becermişler. Küçücüktü… Bir kedi kadardı… Kafesinde tahta bir kule maketini çekmekteydi. Yanındaki başka bir mini fil de üzerinde bir sürü plastikten kürdan bulunduran bebekler taşımaktaydı. Yani bir sürü sözde okçu… Daha da güzeli, bu fillerin üremelerini de hızlandırmışlardı. Çok çok daha iyisi, dişlerinin kendilerinin iki katı kadar büyümelerini sağlamışlardı. Yetişkin bir fili dişleri için rahatlıkla öldürebileceklerdi böylece. Evet büyük olmayacaktı; ama yine de fena değildi boyutları. Ha, bir de kahve çekirdekleri yedirebiliyor ve böylece şu pahalı kahveden daha fazla üretebiliyorlardı artık. Sesleri çok tiz olduğundan bazı insanlarca alarm …

Okumaya Devam Et

23.10.2018

Bir varmış bir yokmuş. Uçsuz bucaksız bir ülke varmış. Bu ülkenin uçsuz bucaksız olmasının sebebi, tüm ülkelerde olduğu gibi, topraklarını savaşarak elde etmesiymiş. Eh, arif olana tarif gerekmez ama bu ülkenin ordusu çok çok güçlüymüş. Her bir asker yağla kaymakla, balla lokumla beslenir, en disiplinli şekilde, eğitimin en iyisini alırmış. Sadece bir asker varmış ki, çocuk ruhluymuş. Sevmezmiş savaşı. Asker olmaya babası tarafından mecbur edilmeseymiş katiyen gitmezmiş asker ocağına. Diğer askerler hep aynı kalıptan çıkmışçasına davranırlarken, bizimki sırıtırmış onların arasında. Gerçekten sırıtırmış ama. Komutan emrederken sırıttığı için kaç kere dayak yediğini kimse saymamış. Sonunda alışmış komutanlar, kendi haline bırakmışlar. Rüzgar …

Okumaya Devam Et

20.04.2018

Uçsuz bucaksız bir koridorda yürüyordum. Tıpkı rüyalarda yaşanan bir hisse benziyordu ama bu olanların herhangi bir rüyayla ilgisi olmadığını çok iyi biliyordum. Bu koridor gerçekten de bu kadar uzundu ve attığım her adımda bir amaç gizliydi. Belli bir amaç… Bu amacın ne olduğunu bilmediğim, bir amacımın olmadığı anlamına gelmiyordu. Evet, ilginçti ama amacımın ne olduğunu bilmiyordum. Gerçekten de bilmiyordum. Gerçi bilmemem gerektiğini biliyordum. Ancak gideceğim yere gittikten sonra amacımın gerçekleşeceğini, yani onu hatırlayıp gerçekleştireceğimi biliyordum. Attığım her adımda koridor aydınlanmaya başlıyordu. Tavandaki bildiğim hiçbir lambaya benzemeyen ışıklarla. Görebildiğim kadarıyla petek şeklindeydi bu ışıklar ama nasıl bir enerjiyle yandıklarını kestirememiştim. Elektrik …

Okumaya Devam Et

17.03.2018

Rahatsız, katlanabilir bir sandalyeye oturmuş konuşmacıyı tüm dikkatiyle dinliyordu. Temiz olsa da pecmurde kıyafetleri, onlardan çok daha eskimiş botlarıyla oradaki diğer insanların dikkatini çekecek kadar farklı görünüyordu. Vücudu da en az kıyafetleri kadar yıpranmıştı. Doğa şartlarında kavrulmuştu teni. Orada bulunanların çoğunun teni solgundu. Yanına oturduğu kadın gözlerini konuşmacıdan çok ona dikmişti ama o bu ilgiden habersizdi. Konuşmacı en çok onunla göz teması kuruyordu çünkü onu en dikkatli dinleyen kişi oydu. Nasıl dinlemesindi ki? Bu kadın, hayal gücüyle etkileşime geçebilen tek maddenin kaşifiydi ve bu maddenin nereden temin edilip nasıl kullanılacağından bahsediyordu onu dinleyenlere. Bu kadını böyle şevkle dinleyen bu zat …

Okumaya Devam Et

09.03.2018

Gümüş kakmalı karyolasında, binanın dışında ölen onlarca askerin varlığını zerre önemsemeksizin mışıl mışıl uyumaktaydı. Uyurken yüzü rahat görünürdü. Ve altı yaşındaki bir çocuk kadar masum… Oysa etrafında olan her ölümün müsebbibi oydu. O bir komutandı. binlerce askerden sorumluydu ama hiç savaşa girmemişti. Yıllardır emir eri dışında hiçbir askerle konuşmamıştı. Baba mesleğiydi askerlik. Hiç sevmemişti bu mesleği. Babasının zorlamasıyla yapmıştı. Onun işi gücü bitkilerdi. Bitkiler hakkında engin bir bilgisi vardı. Tüm boş zamanını bitkilerle geçirirdi yaptığı her hatada insanlar ölürken… Bir gün, tepeden emir geldi. Taarruza hazırlanacaktı. Haber geldiğinde, nadir görülen bir bitkiyle uğraşmaktaydı. Baştan savma bir planla geçiştirip; emirlerin çok …

Okumaya Devam Et