21.04.2025

Denize adım attığımda ayaklarımda hiçbir şey yoktu. Küçük kaya parçalarından kopmuş, epey büyük çakıl taşı parçaları diyebileceğim taşlar tabanlarımı ağrıtıyorlardı. Acıtmıyorlardı, acı kadar acil bir şey değildi bu, ağrıydı. Hani kas ve kemikleri rahatsız etmekle yetinip kan çıkartmayan ve yanık olmayan türden… Burnumdan derin bir nefes aldım. Deniz tüm ciddiyetini takınmıştı yine. Bunu kokusundan anlıyordum, nasıl olduğunu sormayın. Hoş deniz çoğu zaman ciddiydi. Bazen, çok nadiren muzipliğini takındığı oluyordu gerçi. Mayomun üzerindeki giysilerimi sıyırıp denize adım atmadan birkaç dakika önce bir barın yanından geçerken ona rastlamıştım. Tek başına içiyordu. Votka, sek votka… İçkiye epey dayanıklı olsa da burası Rusya değildi, …

Okumaya Devam Et

14.04.2025

İnsan ne zaman çok sevdiği birisinden uzaklaşır? Ya da neden? Artık onu sevmediğinden mi? Yok… Bu kadar basit değildir, hayat hiç böyle zannedildiği kadar kolay olmamıştır. İstisnalarla dolu bir kaostur hayat. Formüller ve kuramlar sadece süstür. Görünen kısmıdır. Formalitedir. Bunları düşünüp kendimce bir sürü aforizma üretirken yürümekteydim. İsabetli-isabetsiz aforizmalar üretmemin sebebi kaybolmamdı. Hayatın anlamını kaybetmiş, el yordamıyla bulmaya çalışıyordum. Belki hayata bir anlam bulmak gereksizdi ama kendimi kapıda kalmış, anahtar arayan, o anahtarı bulup içeri girmezsem soğuktan donup ölecek bir kaybeden gibi hissediyordum. Bir şey bulmalıydım, herhangi bir şey… Uzun bir yürüyüşten geri, evime dönüyordum. Elimi cebime attım. Anahtarım oradaydı. …

Okumaya Devam Et

25.03.2025

Kendisine bir örümcek ağı örüyordu… Evet, o bir örümcek değildi. Senin benim gibi bir insandı. Yine de bir ağ örüyordu. Bu ağa bir örümcek ağı da denemezdi. Çünkü daha önce de dediğim gibi o bir örümcek değildi. Ama insan ağı da denemezdi çünkü insanlar ağ öremezdi. Gelgelelim o bir ağ örmekteydi. Saçları normal değildi. Şeffaf bir ağ kafasından, adeta terliyor, sonra o, bu teri, uzatıp bu iş iççin özel olarak şekillendirdiği tırnaklarıyla örüyordu. Bu ağı salgılamayı başlatma işlemini yarı yarıya düşünceleriyle kontrol ettiğini söyleyebiliriz. Tıpkı boşaltım işlemi yapar gibi… Yani ağ terlemiyor da ağ boşaltıyordu aslında. Neyse ne, sonuç olarak …

Okumaya Devam Et

20.03.2025

Usulca, geçen zamanı ürkütmemeye çalışarak nefes alıyorum. Anların arasında kaynayıp gidiyor soluğum. Kulaklarım dikiliyor. Neredeyse hiç ses yok. Burnumu, neredeyse uluyacak olan bir kurt gibi havaya dikiyorum. O an ulumak aklıma bile gelmiyor. Sadece çimenlerin kokusunu alıyorum. Ve sıcacık güneşin. Ve hafifçe esen rüzgârın… Sonra birden bir böcek gelip önüme konuyor. Büyük kabuğundaki renkleri izliyorum. Böcek kıpırdandıkça gözümde değişiyor. Kendi âlemindeki böceği rahat bırakıyorum. Telefonum usulca titriyor. Sanki o da beni ürkütmemeye çalışıyor. Gelen mesaja bakıyorum. Birkaç dakika sonra geleceğini yazıyor. “Keşke gelmese,” diye geçiriyorum içimden. “Keşke soluğum gibi ben de bu anın içinden kayıp gitsem ve istediğim anda kaybolsam.” …

Okumaya Devam Et

19.03.2025

Çalma listemi karışık modda oynatıyorum. Onu, o şarkıyı bekliyorum ama bir türlü çalmıyor. O hiç bilmese de ikimizin şarkısını… Zaten umutsuz bir sondan başka bir ihtimali olmayacak bir şeye dair bir şarkı çalsa ne olacak çalmasa… Yine de… Her şeyin sonu yok olmak değil midir? Ama sonra… Yeniden, başka şekilde de olsa doğmak… Tamam işte. olası aşkımız daha kısa süre bile olsa, en azından birimizin yüreğinde bile olsa doğabilecekken neden olmasın? O şarkı neden çalmasın? Sonraki şarkı… Sonraki…. Bir sonraki… Şarkı listesine de bakmıyorum ki, hangisinin çalacağını bilmemek oyunun bir parçası. Yıllardır bir türlü unutamadım. Her an anımsamadım tabii, öyle …

Okumaya Devam Et

25.02.2025

İncecik bir ses duyuyordum. Bir sıvının bir yere dökülüşü gibi. Bir şey mi kaçırıyordu? Anlayamıyordum. Bazen dökülüyor bazen damlıyordu. Nereden geliyordu? Bir şey kokuyordu. Muhtemelen o dökülen ya da damlayan şeyden geliyordu bu muhteşem rayiha. Öyle ama ben hayatım boyunca böyle bir şey koklamamıştım ki! Bu koku bana ait hiçbir şeyde var olamazdı. Daha önce alsam onu kesinlikle hatırlayacağıma emindim. Öylesine farklı, öylesine dünya dışı bir şeydi ki, ilk kokladığında herhangi bir yargıda bulunmak aklına bile gelemezdi. Benim gelmemişti. *** Birkaç dakika sonra onu bulmuştum. Kaktüsümün gür dikenleri altına sığışmış bir ottu. Hem o küçücük gövdesinden akıtabildiği bol ve tuhaf …

Okumaya Devam Et

18.10.2024

Tek başıma tatil yapmak istiyordum. Aslında başka seçeneğim yoktu. Ya evde oturup kimsem olmadığı için ağlayacak, ya da kendi başıma harika birkaçç gün yaşayacaktım. Belki birileriyle tanışırdım. hayatıma renk gelirdi… Netten tatil olanaklarına bakarken birden telefonum karıştı. Her dokunuşumda, ekran her kıpırdanışında tuhaf bir ses çıkmaya başladı. “grkp grkp… grkp grkp…” Telefon bozulmuş olamazdı. Bozulsa böyle mi bozulurdu? Aldığım tüm önlemlere rağmen biri hacklemiş olmalıydı. Onu sonra hallederdim. Bilgisayarımı açıp oradan gireyim dedim, Açar açmaz faremin ya da klavyemin her hareketinde aynı ses… “grkp grkp… grkp grkp…” Telefonumu hackleyen bilgisayarıma da girmiş olmalıydı. Bilgisayardan epey anlardım. Zamanım vardı, format atabilirdim. …

Okumaya Devam Et

20.09.2024

Kapıyı çaldığında merak ettiği şey nasıl karşılanacağıydı. Eski tip zilin zırıldaması bittiğinde kalp atışları yükseldi. İçeriden bir çıtırtı sesi geldikten bir süre sonra kapının hemen arkasından bir ses daha geldi ve kapı açıldı. İçerdeki yüzü gördüğü an, kalp atışları birer balyoza dönüşüp göğsünü dövmeye başladı. Dile kolay, birkaç salise içinde her şey değişecekti. Oysa hiçbir şey değişmemiş, her şey eskisi gibi devam etmişti. Bu iyi mi olmuştu? İçi rahatlamamıştı da… En azından o kadar zamandır ne yapmakta olduğunu sorsa iyi olmaz mıydı? Kendisi de bir şeyler anlatabilirdi ama sorulmadan anlatsa… tuhaf olmaz mıydı? Ağzındaki cümleyi yarıda bırakıp bir adım geri …

Okumaya Devam Et

17.04.2024

“İyi akşamlar…” “İyi akşamlar hocam.” “Nasıl gidiyor?” “Fena değil hocam. Aslında hiç fena değil… Yine de fazla umutlanmamak lazım tabii.” “Bir şey mi keşfettin?” “Hani içlerinde metal bir sandığa benzeyen bir şey vardı ya…” “Evet…” “Onu açabildim.” “Nasıl? Bir zarar gelmedi değil mi?” “Olur mu hocam. Çok dikkat ettim açarken.” “Dikkat edeceğini biliyorum… Peki nasıl yaptın?” “Bir delik vardı ya… İşte onun içine mum akıtıp kalıbını çıkarttım ve yumuşak bir metalle o kalıba göre…” “Bazen ne kadar da aptal olabiliyoruz değil mi? Basit şeyler dururken… İşte ben senin basit olanı küçümsemeyişini seviyorum… “…” “İçinden ne çıktı peki sandığın?” “Bir yumurta… …

Okumaya Devam Et

31.03.2024

Hafifçe kıpırdandım. Şıngırdadım. Hakkını vermek gerekir, zincir şıngırtısı kulağa epey güzel gelir. Tam otuz beş yıldır devamlı, her kıpırdanışımda işitsem bile. Doğduktan sadece bir gün sonra belirmiş bu zincirler vücudumda. Kulaklarımda bile var. Saç tellerimde bile… Tam boğazımda, ses tellerimin olduğu yerde ucu var, bir yerden sonra görünmezleşen… Ya da kaybolup giden… Ne olduğunu bilmiyorum. Kimse bilmiyor. Ben büyüdükçe ya da ne bileyim, kilo falan aldıkça bana uyum sağlıyor bu zincirler. Ve her hareketimde şıngırdıyorlar… İnsanlar benim tuhaf, çok tuhaf biri olduğumu, bu zincirlerin kendi belirlediğim bir tür aksesuar olduklarını zannediyorlar. Anlattığımda inanmıyorlar. Nasıl inansınlar? Yakınımda olup her şeye tanık …

Okumaya Devam Et