05.02.2019

Bir fırın eldiveninin içinde tuhaf iki yüzük bulsaydınız ne yapardınız? Yüzükleri takardınız herhalde. O da öyle yapmıştı. Ellerine takmıştı onları. Böyle yaparak ateşe dayanıklı olacağını bilseydi de takardı. Hem de kalıcı olarak… Yüzük ellerine gömülüp kemiğine kaynaştığında ve üzerlerine parmaklarının derisinin kapandığına şahit olduğunda, henüz bunu bilmemekteydi. Yine de acı çekmediği için bunun üzerinde durmayıp halüsinasyon gördüğünü farz etmeyi tercih etti ama gördüğü bu halüsinasyonun etkisiyle fırın eldivenini takmayı unutup elleriyle daha yeni pişmiş bir tavuğu bulunduran metal tepsiyi kavrayıp yanmayınca, tanık olduğu şeyin gerçek olduğunu anlamak zorunda kaldı. İşte bazen anlamak zorunda kalırsınız; ama buna hiç de hazır değilsinizdir. …

Okumaya Devam Et

07.12.2018

Bir sabah uyandığımda bir baktım, iki yaşındaki bir çocuğun bedenindeyim. Vücudumu yokladım, ağrı sızı yok. Gerindim, kalktım, yürüdüm. Farklı basıyordu ayaklarım. Bedenim ferahtı. Sanki çimlerin üzerindeydim her daim. Toprağı, doğayı unutmamıştı henüz bedenim. Ona göre yapılan ayar, şehir tarafından bozulmamıştı daha. Şehir, kötü alışkanlıklar, keder, umursamazlık… henüz şeklini değiştirmemişti. Ah… Yüzüme dokundum. Payına düşen duman çok azdı gözeneklerimin. Yüreğimi yokladım. Öfkenin asidiyle çok az hırpalanmıştı. Hatta öfkeyi bilmiyordu bile. Dudaklarıma dokundum, çok gülmüş, çok ağlamışlardı ama hepsi de gerçekti. Yapmacığı bilmemişlerdi şimdilik. Bir tek zihnim… O eskiydi ve vücuduma, yani yeni vücuduma her şeyi hatırlatıp öğreten de o olacaktı… Oldu… …

Okumaya Devam Et

01.11.2018

Onu sevmediğimi biliyor ama ondan vazgeçemiyordum. Peki neydi hissettiğim? Onu da bilmiyordum. Bazen sevmediğini bilmek yetmiyordu demek ki. Bazen sevmeyişinin bile üzerine gitmek gerekiyordu. Tamam da ne yapabilirdim ki? Konuşmaya başladım. İpe sapa gelmeyen konular açıyor, onu lafa tutuyordum. Sırf sesini dinlemek, sözlerini işitebilmek; mantığını, bakış açısını anlayabilmek için. Ya daha çok sevebilmek; ya da; “Bunu mu sevmişim ben,” diyebilmek için. Peki ne fark etmişti? Hiçbir şey…Ben hâlâ onu sevmediğimi düşünüyor, hâlâ aklımdan çıkaramıyordum. Bir tek şey değişmişti, onu daha fazla anladığımı hissediyordum. Bundan hoşnut ya da hoşnutsuz değildim ama. Onu yargılayamıyordum; çünkü kafam tam çalışmıyordu yanında. Vazgeçemeyişimin nedenini bile …

Okumaya Devam Et

09.07.2018

Dişleri fırçalamamaktan değil, gülmemekten sararmıştı. Tertemizdi çünkü. Sigara falan içmezdi. Çayı bile kırk yılda bir, dost sohbetinde ya da ailesiyle içerdi. İçki falan zaten içmezdi. En çok su içerdi. Yeşillik ve balıktan başka bir şey de yediği vaki değildi. Örnek bir hayat yaşardı; lakin gülmezdi. Mutlu olmazdı ya da üzülmezdi. Yaşardı işte. Ölçüyle yaşardı. Bir ölçek uyku, iki ölçek besin, iki buçuk ölçek hareket, üç ölçek iş… Yarım ölçek de dost sohbeti işte… Hayatı bunlardan ibaretti ve kazayla başka bir şey girerse her şeyi hesapladığı beheri kesin alarm verirdi. Peki böyle bir insanın nasıl olurdu da dostları olurdu? Bu insanlar …

Okumaya Devam Et

14.04.2018

Kanepenin üzerinde oturuyorlardı. Birbirlerinden bir insan boyu uzaktaydılar. Bir hayaletin, o hayaletin dolduracağı boşluktan ne bir milim eksik, ne de bir milim fazla bir boşluktu aralarındaki. Artık aralarında olmasa da daima düşünüldüğü için iki tarafı keskin bir kılıç gibi ruhlarını, birlikteliklerini biçiyordu boşu boşuna. Birbirlerini sevginin en gerçeğiyle sevseler de o varlık bu gerçeklikten şüphe duymalarına neden oluyordu işte. O insana ihanet falan etmemişlerdi. Sadece onun istediği olmamıştı o kadar. Yine de; onu sevdikleri için hayal kırıklığını üstlenmişlerdi hiç düşünmeden. Oysa kendi hayal kırıklığının sorumluluğunu alamayan birisi onların sevgisini hak etmemeliydi. Her şeye rağmen; onun payına yalnızlık düşüyordu ve bu …

Okumaya Devam Et

31.03.2018

Onunla bir tramvayda tanışmıştım. Zorba bir adamla kavga eden bir kadını ikimiz aynı anda savunmuştuk. O adamın haddini birlikte bildirmiş olmak harikaydı. Her zaman adalet duygusu olan birisini istemiştim ben. Belki de tek kriterim buydu ve o, benim kriterime uyuyordu. Tabii ilk tanıştığımızda böyle düşünmemiştim. Sadece onu taktir etmiştim ve elimi uzatmıştım “çak” yapmak için. Zorba adam tramvaydayken hem de. Ellerimiz temas ettiğinde aklıma gelmişti onun kriterime, bir tanecik kriterime, ne kadar uyduğu… Uysa ne olacaktı ki? Belki evliydi, belki bir sevgilisi vardı, belki benden hoşlanmamıştı… Ben ergen miydim ki bir tramvayda karşılaştığım birisinden etkilenip… Hoş, böyle bir şeyi sadece …

Okumaya Devam Et