04.03.2020

Diş perisine inanmaması için hiçbir neden yok. Birkaç kere yastığının altına diş koyup yerine birkaç kuruş almışlığı var. Oysa bugün diş orada, yastığının altında durup duruyor. Peri bunlar, grev yapacak hâlleri yok. Akılları mı şaştı acaba? Karıştırdılar mı yatağını? Dişini falan mı kaçırdılar gözlerinden? Yani her çocuğun yastığına bakamıyorlar demek ki… Belki de burada çok çocuk var diye kaçtı gözlerinden. Annesiyle babası öldü öleli, o da yavaş yavaş erimekte dünya yüzünde sanki. Kimse onu onlar gibi sevmiyor ki. Her lafında ağzının içine bakmak şöyle dursun, artık yüzüne bile zar zor bakılıyor neredeyse. Diş perileri niye unutmasın ki?

Okumaya Devam Et

02.02.2020

Aşağısında bir şelale olan bir uçurumun kenarından, daracık bir yoldan yürümekteydim. Sırtımda ağır bir çanta, ayağımda özel bir ayakkabı vardı. Bir gezgin falan değildim ama. Bu benim ilk yolculuğumdu. İlke göre, yanımda başka biri olmadığından zor bir aşamadan başlamıştım . Bu şelaleden düşsem cesedimi kimse tanımazdı. Belki de bu risk için gelmiştim buraya. Ne de olsa bana korkak demişti eski sevgilim. Bir erkek gibi davranmıştım ben de. Hemen gaza gelip kendimi burada buluvermiştim. Bir erkeğin içgüdüsüyle davranan bir kadın… Manyaktım. Babam olsa gülerdi gerçi. Ağız dolu, o sapsarı dişlerini göstere göstere. Babamın dişlerinin sarısı bana doğal gelirdi oysa. Pis ya …

Okumaya Devam Et

28.01.2020

Gergindi. Elleri kasılmıştı. Yüzü buruşmuş, alnı kırışmıştı. Ayakları kaskatıydı. Dizleri karnına çekilmişti. Kocası kapıdan girecekti. Sonra ne olacaktı? O da bundan korkuyordu zaten. Her gün böyle oluyordu. Dişleri sıkmaktan zarar görmüş, damakları paralanmıştı. Yanından geçildiğinde kesif bir ter kokusu, daha yıkandıktan sonra havluyla kurulanmadan yapışır olmuştu yakasına. Kocası onu dövüyor muydu? Kendi pisliğini yediriyor, işkence mi yapıyordu? Aslını sorarsanız, bunların hiçbirinin yanından bile geçmeyen, halim selim, adeta işkolik bir adamdı. Ama… Kötü bir huyu vardı adamın. Her defasında farklı bir yöntemle onu küçümserdi. Bir müdürken işi bırakmak zorunda kalmıştı çünkü. Şimdi rakip şirketin müdürü olmuştu kocası. Çocuğu falan da yoktu …

Okumaya Devam Et

14.12.2018

Rivayet odur ki, zümrüdü anka dedikleri, bir cindir. Diğer cinler gibi şekil değiştirememekte, sadece bir kuşun şekline girip; bir ömür yaşadıktan sonra yanarak ölüp küllerinden tekrar yavru olarak doğmaktadır. Esasen, doğmaz da peyda olur… İşte yaşlı bir adamdan bu rivayeti dinlediğim gün, düşümde görmüştüm onu. Sanki yaşlı adam kapıyı yoklamış, müsait olduğunu cine haber vermiş, o da düşümden içeri girivermişti. Eh, ne diyeyim, hoş gelmişti… Bir de baktım ki, arkasından yaşlı adamı da çekelemişti girerken kanadıyla. Kanadının ucunda tehditkar bir pençesi vardı… Görkemli bir kuştu vesselam. Adam takma dişlerini tam önüme düşürmüş, sonra da peltek peltek konuşmaya başlamıştı. ‘Öleceğini söylüyor …

Okumaya Devam Et

06.09.2018

Kendi ellerimle yaptığım hindistan cevizli çikolatamı yerken onu düşünüyordum. Tuhaf kişiliğini, dolayısıyla da tuhaf amaçlarını… Astronomi okumasına rağmen, belki de bunun için zamana, zaman kavramına takmıştı. ‘Hora Usta’nın Yeri’ adlı dükkanında, bizzat ürettiği, oradan buradan bulduğu, tasarlayıp bir yerlere ürettirdiği binbir çeşit, vintage, retro, zaman ötesi… her zamana göre ürünler satardı. Bir antikacı dükkanı demek buradan beklentileri değiştireceğinden, burayı zaman temalı bir dükkan şeklinde tanımlamayı uygun bulduğunu söylerdi her fırsatta. Yaptığı bu iş, sattığı bu şeyler, okuduğu ve okumakta olduğu branşla pek ilgisi yokmuş gibi görünse de burası, onun hayallerindeki sahip olacağı şeyin küçük bir simülasyonuydu bir nevi. Zamanlar arası …

Okumaya Devam Et

29.07.2018

Her gün iş yerimdeki penceremin önüne kaçak bir cennet papağanı gelirdi. Karakteristik, tiz sesiyle küçücük öter, adeta benden bir tepki beklerdi. En azından ben öyle olmasını, benimle iletişim kurmak istediğini farz etmek isterdim. Bulunduğum yerde bir sürü kaçak papağan vardı. Her nedense buralarda kümelenmişti cennet papağanları. Pencereme gelen papağanı yakalamak istemeye başlamıştım kaç zamandır. Bir dosta ihtiyacım vardı. Evet, iş yerimde bir sürü insan bulunuyordu; ama onlar insandı işte. İnsandan dost olmazdı. İnsanlar söz konusu olduğunda, bir sürü değişken oluyordu ve benim değişkenlere tahammülüm hiçbir zaman olmamıştı. Kalın bir çorabın içine koyacağım çekirdekleri, pencereme asmak suretiyle hazırladığım bir tuzakla yakalayacaktım …

Okumaya Devam Et

09.05.2018

Onu unutamıyordum. Bunu da anlayamıyordum. Görüşmediğimiz yılların sayısı on sekizdi ve ben onu unutamıyordum. Hani gözden ırak olan gönülden de ırak olurdu? Onunla tanıştığımda tam on beş yaşındaydım. Kitapçıda çalışıyordu. Dükkandan girdiğimde kitapların kokusu muydu beni etkileyen; yoksa onun varlığı mıydı, emin olamamıştım. Satılan kitapların hiçbiri kullanılmış değildi. Ben sevmezdim ama kitabı almak zorundaydım. Kitabımı bulabilmek için rafların arasında gezinirken ona yaklaşmıştım. Arkasında duran rafta kitabı gördüğümde ona yaklaşıp kitabı aldım. Onunla konuşmak istiyordum. Ellerinin ve dişlerinin beyazlığı dükkanın dekorunun koyuluğunda sırıtıyordu. Bana gülümsemeseydi dişlerinin beyazlığını görmem olası değildi. Kitabı kasaya götürdüğümde onu okuduğunu ve beğendiğini söylemiş, benimle konuşmak istediğini …

Okumaya Devam Et

12.04.2018

Bir aslan yavrusunu kazayla evlat edinmek kadar risklidir bir ruhun sorumluluğunu taşımak. Yavru küçücüktür eline aldığında. Süt falan verirsin, büyür. Çok çabuk hem de… Sivri dişleri bir kedinin dişleri gibi gelir önce. Pençeleri de… Oyuncu ve şirindir aslancık. Bir ay bile geçmeden şüphelenmeye başlamışsınızdır bile. Nasıl bu kadar büyüdüğüne hayret etmeye başladığınızda yavrucuk bir kedinin iki misli olmuştur ve iş işten geçmiştir. Artık tek yapmanız gereken şey, aslana bir kedicik olduğunu, bir aslan kadar yırtıcı olmak istemeyeceğini empoze etmek olacaktır. Aksi taktirde aslana yem olmak işten bile değildir. Sizi, pençenin en sivri tırnağında akrobasi yapmanız gereken bir aslan ömrü beklemektedir …

Okumaya Devam Et